12.27.2009

ŞİFALI BİTKİLER

GÜNLÜK
*ikişer buçuk gram alınarak zeytinyağı ve bal ile yutulmaya devam edilir.yutulduğu gün su içilmese kemikteki romantizma yelini çıkarır.
*sesi güzeşleştirir.
*sirke ile içilirse insandaki uyşukluğu izale eder,içteki ve dıştaki yaraları iyi eder.
*günlük kuru üzümle yenirse rutubetten mütevelit müzmin öksürüğü keser,mideyide kuvetlendirir, kusmayı önler,çiğnenirse diş etlerini muhkem kılar,baştan balgamı çeker,diş etlerini pekiştirir.
*sirke ile merhem haline getirilir,dolamada sürülür.
*Temriyede:Günlük ördek yağı ile merhem yapılır ve sürülür.
*Beşer, onar gram günlük kuru üzümle yutulmaya devam edilirse unutkanlığı giderir, zihni teskin eder.mideye kuvet verir.
*Kanlı basurda iç yağı ile fitil yapılır, konursa kanı keser.
*5 gr.günlük yutulursa vücuttaki yelleri dağıtır.
*Beyin kanaması, zahiri kanamalar ve kan tükürmede yutulursa kanamayı keser.
*Kalbi, mideyi, hazım yollarını zekayı, cinsi arzuyu ve ruhu güçlendirir, balgamı kurutur.
*Kalp çarpıntısını bertaraf eder.
*5 gr. Günlük, bal ile tatlandırılmış bir bardak zencefil suyu veya zeytinyağı ile içilirse müzmin romantizmayı, ve bel gevşekliğini önler.
*Kekik suyu ile yutulursa dil peltekliğine iyi gelir.
*Sürme gibi kullanılırsa göz kapağı kanserine ve göz hastalıklarına karşı çok faydalıdır.
*Zeytinyağı veya tereyağı ile mayi yapılıp şişliklere konursa şişlikleri indirir.
*mersin yaprağı yağı ile mayi yapılıp, saçlara sürülürse dökülmesini önler.
*Bal ile merhem yapılıp parmaklarda meydana gelen dolama üzerine konursa şifa verir.
*Veba, öksürük ve haşerelerin uzaklaştırılması için tütsüsü yapılır
*Öksürük ve diş eti zafiyetlerinde günlük sakız gibi çiğnenmelidir.
*Egzemada sirke ve günlük merhem yapılarak sürülmeldir.
*Ateş yanıklarında ve soğuktan meydana gelen çatlaklarda kazın iç yağı ve günlük merhem yapılarak sürülür.
*Fitil halinde konursa rahimden akan rutubeti kurutur, iltihabı giderir ve akıntıyı keser.
*pudra halinde yaraya konursa yarayı kapatır ve kısa zamanda iyileştirir.
*Ağız kokusunu izale edr.
*Nefes darlığına iyi gelir.
*Kurdeşende günlük sirke ile mayi yapılıp sürülürse şifa verir.
KULANIŞI :
*3’er gr. Günlük, birer bardak şeker veya bal şerbeti ile yutulmaya devam edilir.

11.09.2009

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN BAL KÜRÜ

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlundan bağışıklık sitemini güçlendiren bal kürü tarifi:

Bal kürü ile bir vücudunuzun bağışıklık sistemini güçlendirmek için 3 gün boyunca ; sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemeği olarak sadece bir yemek kaşığı bal yenilecek.Balın haricinde hiç bir şey tüketilmeyecek.Balın dışında dilediğiniz kadar su tüketebilirsiniz. Su tüketiminde sınır yok.

Öğün aralarında acıktığınızda yine bal yiyebilirsiniz. Çok az bir miktar kızarmış doğal ekmek (kepekli, çavdar veya köy ekmeği) tüketebilirsiniz. Beyaz ekmek tüketmeyin.

Bal kürünü bu şekilde uyguladığınızda vücudunuzun bağışıklık sistemi çok güçlenecek ve mevcut hastalıklara karşı yöneliş varsa onlar da ortadan kalkacaktır.

Bal kürü sabredenler için çok faydalı bir kürdür.

11.03.2009

SİGARADAN KURTULMAK İSTERMİSİNİZ?

Karabaş bitkisiyle sigaranın zararlarından kurtulun.
Sigarayı birakmak için bu iki kürü kulanmanız ve en önemliside sigarayı bırakmaya kararlı olmanız gerekecektir.
Her sigara içme isteği duyduğunuzda bu iki kürden birine baş vurmanız yeterli olacaktır, bu kürler hem sigara içme isteğinizi azaltacak hemde sigaranın akciğerinizde bıraktığı zararı en aza indirecektir.
SİGARAYI BIRAKMA KÜRÜ (1)
Kaynamakta olan bir su bardağı suya bir tatlı kaşığı dolusu ufalanmış karabaş bitkisinden ilave edilir ve dört dakika hafif ateşte kaynatılır. Daha sonra ılımaya bırakılır. Ilıdıktan sonra süzülür. Her sigara içme ihtiyacında bir kere gargara yapılır (ağız çalkalanır). Yutulursa da bir mahsuru yoktur. Sigara içme isteği hemen yok olur. Her sigara içme isteğinde gargara veya ağız çalkalanır. Bu şekilde hazırlanmış olan karabaş çayı, 24 saat boyunca bozulmadan durabilir. Her 24 saatte taze hazırlanması gerekir.

Eğer dışarda iseniz, ve sigara içme ihtiyacı duyduğunuzda karabaş bitkisinin sapından bir adet kibrit çöpü boyunda ağıza alınır ve çiğnenir. Çiğnenmeye başlar başlamaz sigara içme isteği ortadan kalkar. Çiğnenmiş saplarının yutulmasında bir
sakınca yoktur.
SiGARAYI BIRAKMA KÜRÜ (2)
Sigara bıraktırma kürü için "Leontice leontopetalum" (Memleketimizde yöresel olarak birkaç değişik isim altında tanınan Leontice leontopetalum”un en çok kullanılan isimleri Arslanpençesi, Arslankulağı'dır) bitkisinin doğru türünün saplarını önermekteyim.
Bu kür kibrit çöpü uzunluğunda kesilmiş 50 adet bitki saplarıdır. Canınız her sigara istediğinde, bitki çöplerinden bir tanesi ağza alınarak ucundan 2-3 cm kırılarak çiğnenir. Çiğnemeye başladıktan sonra sigaraya olan içme isteği yok olur. Çiğnediğiniz 2-3 cm uzunluğundaki çöpü tükürebilir veya yutabilirsiniz. Her sigara içme isteği geldiğinde aynı şekilde çöpten 2-3 cm çiğnenerek küre devam edilir.

10.20.2009

KABIZLIĞA DEVA KURU İNCİR KÜRÜ

Kabızlık sorununuz varsa bu kürü mutlaka deneyin.
Öncelikle yıkanan 5 tane kuru incir önceden kaynatılmış suyun(hala sıcak olmalı)içerisine konularak bir veya iki saat kadar bekletilir.Bekletilen su genelikle akşamları yatmadan önce, incirleri yenmek süretiyle içilerek tüketilir.Üç veya dört hafta uygulanması gereken bu karışım kabızlık için kesin çözüm olmaktadır.
Önemli Not:Şeker hastası iseniz bu kürden uzak durunuz.Şeker hastaları için zararlıdır.

10.08.2009

BÖBREK SANCISINA ARTIK SON

Böbreklerinde taş veya kum olan hastaların korkulu ruyası hiç şuphesiz çektikleri o ağır sancılarıdır.şimdi size sunacağımız bitkisel kürle böbrek sancılarından kurtulmanız mumkun.
Mısır püskülü--------------10gr
Deve dikeni----------------10gr
Kiraz sapı------------------10gr
HAZIRLANIŞI
>1.lt suyu kaynatıktan sonra, bunları içine atıp 15 dakika bekletikten sonra, günde 3. çay bardağı için.
sabah aç karınla bir çay bardağı içtikten sonra yarım saat üzerinde yürümeniz tavsiye edilir.Bu uygulamaya bir ay devam edilir.
Bu karışım küçük taşları düşürme özeliğine sahiptir(tecrübe olunmuştur.)

8.04.2009

FERAHLATICI BİTKİ; LAVANTA


*UYKUSUZLUĞA İYİ GELİR

*KOKUSU VÜCUDA KUVVET VE FERAHLIK VERİR

*KARACİĞERİN DÜZENLİ ÇALIŞMASINA YARDIMCI OLUR

*İDRAR VE GAZ SÖKTÜRÜR

*ROMATİZMA ŞİKÂYETLERİNİ AZALTIR

*MİGREN AĞRILARINA FAYDALIDIR

6.15.2009

Menopoz İçin Civanperçemi Kürü







Menopoz öncesinde başlayan terleme, iç sıkıntısı, depresif halleri, menapoz döneminde daha da şiddetlenen sıkıntı verici durumları tölare etmek için kullanılacak en etkili bitkilerden birisi de Civanperçemidir.
Menopoz öncesinde başlayan terleme, iç sıkıntısı, depresif halleri, menapoz döneminde daha da şiddetlenen sıkıntı verici durumları tölare etmek için kullanılacak en etkili bitkilerden birisi de Civanperçemidir.


Kullanımı:Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış civanperçemi bir bardak kaynar suya atılır. On dakika üstü kapalı olarak demlenir. Süzüldükten sonra tatlandırmadan aç karnına veya öğün aralarında günde 2-5 bardak içilir. Kullandığımız bitkinin çayına destek olarak da banyo suyunda kullanabiliriz. 2-3 avuç kuru bitkiyi 3 saat bir litre soğuk suda bekletin. Banyo küvetini 37 dereceyi geçmeyecek şekilde su ile doldurun. Soğuk suda beklettiğiniz bitkiyi bir taşım kaynatıp süzün. Hazırladığınız banyo suyuna ekleyin.Bu su ile 15 dakika banyo alın. Banyodan sonra 15-20 dakika dinlenin. Haftada 2-3 kez bu banyoyu tekrarlayabilirsiniz. Günlük çay içiminizi de aksatmadan 4 haftalık bir kür düzenlediğinizde Civanperçeminin menapoz sıkıntıları üzerindeki olumlu etkisinin fark edileceğini belirten uzmanlar Civanperçemini gebelik sürecinde kullanılmamasını öneriyorlar.

Sinüzit Tedavisinde Ardıç Yağı




Şifalı bitkilerin bazıları uçucu yağ adı verilen ve etki gücü oldukça yüksek yağlar ihtiva ederler. Ardıç yağı, kekik yağı, gül yağı gibi. Bu yağlar, çok miktarda bitkinin işlenmesiyle az miktarda elde edilirler. Oldukça yoğun bir içeriğe sahip bu yağları mutlaka dozajına uygun kullanmak gerekir.


Onlardan biri de ardıç yağı. Pek çok insanın daha önce adını bile duymadığı, ama kullanıp etkisini gördükten sonra, vazgeçilmezi haline gelen ardıç yağı, bir çok insanın hayatında küçümsenemeyecek değişikliklere yol açtı. Onların hayatını çok olumlu etkiledi. Pek çok insana şifa kaynağı oldu. Onu tanıyıp kullandığınızda, gerçekten de ne kadar mucizevi bir yağ olduğunu sizin de onaylayacağınıza eminim. Şimdiye kadar pek çok bitkiyi tavsiye ederken, uzun süreli kullanımın şart olduğunu belirttik. Ama ardıç yağını uzun süreli kullanamıyoruz. 4-6 haftalık bir kullanımdan sonra mutlaka birkaç haftalık bir ara vermek gerekiyor. Ardıç yağı böbrek hastalarında ve hamilelerde kullanılmaz. Dahilen alımlarda kesinlikle belirtilen miktarın üzerine çıkılmaz. Haricen kullanımlarda ise süre ve doz kısıtlaması söz konusu değil. Bakın ardıç yağı hangi hastalıklarda bize yardımcı oluyor:


KANI TEMİZLER…Ardıç yağı kanı temizler, kandaki zehirli maddeleri dışarı atar. Kan yoluyla oluşan hastalıklara da engel olur. Ayrıca kansızlığa iyi gelir. Vücuttaki toksinleri temizlediği, iltihapları söktüğü, tıkanıklıkları açıp temizlediği için arındırıcı bitkisel kürlerde yer almaktadır.

GRİP ARTIK SORUN DEĞİL…Hiç unutmam, bundan 5-6 yıl kadar önce misafirlerim vardı ve onlardan bir tanesi oldukça rahatsız görünüyordu. Arkadaşımın bu hasta hali beni rahatsız etti. Konuşurken aile boyu griplerinin çok ağır geçtiğini, en az 10 iğne kullanmadan kendilerine gelemediklerini anlattı. Hemen orada ona , ardıç yağı damlatılmış bir kesme şeker ikram ettim. Arkadaşım etkisini hissetmiş olacak, giderken bana ardıç yağıyla ilgili sorular sormaya başladı. Sonra ardıç yağı temin edip kullanmış ve hastalığını kolayca tedavi etmeyi başarmış. O günden sonra ne zaman karşılaşsak, ardıç yağı sayesinde iğnelerden kurtulduğunu söyler, kendisini ardıç yağıyla tanıştırdığım için teşekkür eder. Ardıç yağının grip ve soğuk algınlığındaki etkisi gerçekten de denemeye değer. Hele bir de soğuk algınlığına yatkınsanız, gripleriniz çok ağır geçiyorsa, ne kullanırsanız kullanın fayda vermiyorsa en kısa zamanda onunla tanışmalısınız. Onu kullanıp, etkisini gördüğünüzde bana hak vereceğinize eminim. Bugüne kadar pek çok insan onunla şifayı yakaladı, ona alıştı, onu evinin bir numaralı ilacı yaptı. Ailemizde de en sık başvurduğumuz ilaçlardan birisidir ARDIÇ YAĞI. Vücudumuzda azıcık bir kırgınlık hissettiğimizde, hemen ardıç yağı kullanmaya başlarız. Onunla grip çoğu zaman başlayamadan biter. Bazen de başlar, ama etrafımızdaki insanlardan çok daha kısa sürede ve hafif atlatırız. Üstelik hiçbir kimyasal ilaç kullanmadan. Ardıç yağını dozajını düşürerek çocuklarımıza da veriyoruz. Kısa sürede etkisini görüyor, antibiyotiklere muhtaç olmamanın huzurunu yaşıyoruz.


ARDIÇ YAĞI ayrıca vücut ateşini de düşürüyor, soğuk algınlığında çok ihtiyaç duyduğumuz terlemeyi sağlayarak, vücuttan toksin atılmasını temin ediyor.

SİNÜZİTE ARDIÇ YAĞI…Sinüzit zor bir hastalıktır. Özellikle de kış aylarında. Sinüzit soğuğu hiç sevmez ve en ufak bir üşütmede kendini gösterir. Burun tıkanıklığıyla birlikte görülen baş ağrıları dayanılmaz olabilir. Tıkanık burnunuzu açmayı çoğu zaman başaramazsınız. İşte bu durumda ARDIÇ YAĞI büyük yardımcı. Burundan teneffüs edildiğinde tıkalı burnu açıyor, sinüsleri boşaltıyor, iltihabı söküyor. Sinüslerin boşalmasıyla büyük rahatlama sağlandığı gibi, buna bağlı baş ağrıları da sona eriyor. Sinüzit tedavisinde ardıç yağı burundan teneffüs edilerek uygulanır. Bunun yanında dahilen almak da, iltihap sökülmesine yardım edeceğinden etkiyi artırır.

ROMATİZMA, ARTRİT VE GUTTA…Bu üç hastalıkta ardıç yağı vücuttaki fazla suyu atarak, rahatlamaya sebep olur. Eklem ve kas ağrılarını yatıştırır, hareket kabiliyetini artırır. Dahilen kullanımın yanı sıra, ağrılı bölgelere zeytinyağıyla 1/10 oranında karıştırılarak masaj yapılması büyük fayda sağlar. Ardıç yağıyla yapılan masajlar çarpma, burkulma, ezilme gibi durumlarda da etkilidir.

SELÜLİT PROBLEMİNİZ Mİ VAR…Bitkisel yağlar kullanılarak tedavi yapılan aromaterapide, ardıç yağı selülitte başarıyla kullanılmaktadır. Sizler de eğer selülitlerinizden kurtulmak istiyorsanız, ardıç yağıyla düzenli masajlar yapabilirsiniz.

ÖKSÜRÜK, BRONŞİT, ANJİN VE BOĞAZ İLTİHABINDA…Bütün bu hastalıklarda ardıç yağı kısa sürede etkisini gösterir, büyük rahatlama sağlar. Dozajına dikkat etmek ve uzun süre kullanmamak şartıyla çocuklarınıza da rahatlıkla ardıç yağı verebilirsiniz. Ayrıca inatçı öksürüklerde ardıç meyvesinin kaynatılmasıyla yada kaynayan suya biraz ardıç yağı katılmasıyla uygulanacak buhar teneffüsünün de çok faydalı olduğunu, kendi deneyimlerime dayanarak belirtmek istiyorum.

İDRAR SÖKTÜRÜCÜ…Ardıç yağı idrar söktürücü özelliğiyle bilinir. O, idrar söktürürken, vücutta birikmiş olan suyu da atar. Hastalık sonrası nekahet döneminin kolay atlatılmasını sağlar.

ADET SANCILARINA FAYDALI…Ardıç yağı adet sancılarını dindirir. Adet söktürür. Rahimdeki iltihapları temizler, beyaz akıntılara da iyi gelir.

ŞEKER HASTASIYSANIZ…Şeker hastaları da zaman zaman ardıç yağından faydalanabilirler. Ardıç yağı pankreası olumlu etkiler. Kandaki şeker miktarını düşürür. Bedende genel bir iyileşme sağlar. Şeker hastası bir yakınımız var. Şeker hastalığıyla alakalı mı bilinmiyor ama, vücudunun çeşitli yerlerinde yara benzeri oluşumlar meydana geliyormuş. Doktorlar bunun ne sebebini, ne de çaresini bulabilmişler. İnanamayacaksınız ama bu rahatsızlığa ardıç yağı çare oldu. Tavsiyemiz üzerine ardıç yağı kullanmaya başladı.Bize bildirdiğine göre, ardıç yağı kullandığında yaralar kayboluyor, bıraktığında ise tekrar çıkıyormuş. Sebebi ve çaresi bilinmeyen bir hastalıkta, elde edilen bu etki, sizce de ardıç yağının büyük bir başarısı değil mi?


HAZIMSIZLIK VE GAZ PROBLEMİNE…Ardıç yağı sindirimi uyarır, hazmı kolaylaştırır, mide ve bağırsak gazlarını izale eder. Ardıç yağını kullanan bir çok kişiden gaz problemlerine çare olduğunu bizzat işittim. Midesinde sürekli şişlik, dolgunluk hissedenlere de ardıç yağı faydalı olacaktır. Ardıç yağı ayrıca ağız kokusunu da, izale eder.

MESANE İLTİHAPLARINDA…Ardıç yağı böbrek rahatsızlıklarında kullanılmaz, ama söz konusu olan mesane ve idrar yolları enfeksiyonuysa çok iyi bir antiseptiktir. İdrar yollarını temizler, iltihabı söker atar.

CİLT HASTALIKLARINIZA ÇARE OLABİLİR…Antiseptik olduğu için haricen kullanımla bir çok deri hastalığında faydası görülecektir. Kaşıntı, egzama mantar hatta sedef benzeri rahatsızlıklar için onu deneyebilirsiniz.

KULLANIM ŞEKİLLERİ


1- DAHİLEN: Kesme şeker üzerine 5-6 damla ardıç yağı damlatılıp, dil üzerine konularak yavaş yavaş emilir. Ya da aynı miktardaki ardıç yağı az bir su üzerine damlatılarak içilir. ( günde 3 defa)


2- BURUNDAN: 2 küçük pamuğa 4-5 damla damlatılır ve 2 burun deliğine konulur. Nefes alırken pamuktan süzülen hava 15-20 dakika teneffüs edilir. Günde bir veya iki defa yapılabilir.


3- HARİCEN: Romatizmal hastalıklarda, ağrıyan yerlere zeytinyağıyla 1/10 oranında karıştırılarak elde edilen karışım ilgili bölgeye sürülerek masaj yapılır. Cilt hastalıklarında ve selülitte ise doğrudan kullanılır.


İştah Azaltan 10 Bitki












Sağlıklı kilo vermek isteyenler, iştah azaltan ve yağ yakımını hızlandıran bu bitkileri tercih ediyorlar...


At kuyruğu bitkisi idrar sökücü özelliğiyle biliniyor. Yağ dokularını eritmeye yardım eden bitki yaraların iyileşmesine de yardımcı oluyor. Fakat tüm idrar söktürücü bitkilerde olduğu gibi fazla dozda kullanılırsa böbreklere zarar verebilir.


Maydanoz, metabolizmayı hızlandırarak bağ dokusunu güçlendiriyor. Maydanoz yemek ve çayını içmek, ödemlere ve vücudun su toplamasına karşı çok etkili bir yöntem olarak biliniyor.


Adaçayı zayıflamak isteyenler tarafından iştah kesici olarak kullanılıyor. Çay ve yemeklerde baharat olarak da kullanılabiliyor.


Fesleğen vücutta biriken fazla suyu atmaya yardımcı oluyor. Üstelik, içindeki eter yağların moral yükseltici etkisi bulunuyor.


Kekik, sindirim sorunlarını tedavi edici etkiye sahip ve metabolizmayı hızlandırıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra yorgunluktan şikayet edenlere zindelik veriyor.


Civanperçemi, tatlıya karşı iştahı keser, tokluk hissi verir. Tazelik veren lezzeti, ağır yemeklerin tadını hafifletir.


Biberiye, sindirimi düzenler. İyi bir canlandırıcıdır, kan dolaşımını hızlandırır, cildi sıkılaştırır. Et yemeklerinde kullanılabilir.


Tere, vücuttaki yağ yakımını hızlandırıyor. İnce yaprakları pişince acılaştığı için çiğ yemek gerekir. Ayrıca içinde birçok vitamin barındırır.


Sinameki, kalın bağırsakta suyun emilmesini önleyerek müshil görevi yapar. Uzun süreli kullanımlarda bağırsaklarda yan etkilere yol açacağından idrar söktürücü özelliği bulunan rezene ve nane gibi bitkilerle desteklenmesi gerekiyor.


Balık otu, bünyenin kimyasını hızlandırarak zayıflamaya destek olur. İçindeki maddeler tırnakları güçlendirerek saçlara parlaklık verir. Salata ve meyveli içecekler içinde kullanılabilir.


4 Soruna 4 Şifalı Bitki





Hazımsızlık, yorgunluk, kötü nefes kokusu ve reflü... Bu sorunların çaresini her zaman ecza dolabınızda mı arıyorsunuz? Bizim başka bir önerimiz var: Şifalı bitkiler.


HAZIMSIZLIK

Çare: Melisa
Ne sağlıyor? Şifalı bitkilerle uğraşan uzmanlar, melisanın hazımsızlığa karşı birebir olduğunu söylüyorlar. Ayrıca antideprasan özelliği olan bu bitki, kendinizi kısa bir sürede iyi ve daha mutlu hissetmenizi sağlayabiliyor. Aynı zamanda, anksiyete ve uyku problemlerini gidermede de etkili olan melisanın hafızayı güçlendirdiği de biliniyor. Bunu deneyin: Hazımsızlıktan yakınıyor ve melisanın olumlu etkilerinden faydalanmak istiyorsanız, 3–4 çay kaşığı kuru melisa yaprağıyla demlediğiniz çaydan günde 2 fincan için.

MİDE BULANTISI


Çare: Papatya

Ne sağlıyor? Papatya sindirim sistemi üzerinde pek çok olumlu etkiye sahip bir bitki ve mide spazm ve kramplarını da önlüyor. Bu özelliğiyle de mide bulantısının yanı sıra, şişkinlik, hafif gastrit semptomları ve gaz şikâyetlerini gidermede de etkili olabiliyor. Uzmanlar, papatyanın araba ve gemi yolculuklarında oluşan bulantıları önlemede de etkili olabileceğini belirtiyor. Bunu deneyin: Marketlerde hazır satılan papatya çaylarını deneyebileceğiniz gibi aktarlardan kuru papatya alıp kendi çayınızı kendiniz de demleyebilirsiniz. Ayrıca büyük bir kapta demlediğiniz papatya suyuna batırdığınız minik bir havluyla karnınıza 20 dakika boyunca kompres yapmak da bulantınızı hafifletecektir.

HALSİZLİK
Çare: Ginseng


Ne sağlıyor: Ginseng, özellikle Uzakdoğuluların enerji kaynağı olarak kullandıkları ve asla vazgeçemedikleri bitkilerin başında geliyor. Aynı zamanda hafızayı güçlendiren, anksiyete ve huzursuzlukla da savaşan ginsengten bol bol tüketmek, oruç tutanların sık sık yaşadığı halsizlik ve yorgunluk sorununa karşı ida oldukça yi geliyor. Bunu deneyin: Ginseng kökünü aktarlardan temin edebilir, bununla çay demleyebilir ya da yemeklerinizin içine rendeleyerek kullanabilirsiniz. (Günde yaklaşık 1 – 2 gr.) Ayrıca doğal ürünler satan mağazalardan aldığınız ginseng haplarını bir uzmana danışarak kullanabilirsiniz.


KÖTÜ NEFES KOKUSU


Çare: Biberiye

Ne sağlıyor? Sindirim sistemini düzenlemek için kullanılan biberiye kötü nefes kokusunu gidermede son derece etkili. Ayrıca açlık nedeniyle oluşan başağrılarını gidermek için de biberiye yapraklarını parmaklarınızın arasında sıkabilir elinize gelen yağı, şakaklarınıza sürüp hafifçe ovabilirsiniz. Bunu deneyin: Taze biberiye yapraklarını salata ve et yemeklerinin üzerine lezzet vermek için serpebilirsiniz. Kurumuş biberiye yapraklarını ise çay demlemek için kullanabilirsiniz

KuruYemişlerin Bilinmeyen Faydaları








Yaşamımızın içerisinde yer alan kuruyemişlerin bir çok faydaları vardır.İşte bunlardan bir kaçı...


Fındık: Fındık ananas ile birlikte yenirse kalp çarpıntısını keser, böbrek zafiyetini ve idrar yanmasını giderir. Fındık, şeker veya bal ile macun yapılarak yenirse öksürüğü keser, bağırsakları kuvvetlendirir. Kalp sağlığını korur, kanseri önler, kolesterolü düşürür, şeker oranını ayarlar. Ayrıca kemik ve dişlerin gelişimi için gerekli çinko açısından en iyi besindir.


Ceviz : Kalp dostu olarak bilinen ceviz, cinsel gücü ve isteği artırır. Mikrop öldürücü, kan temizleyici ve kuvvetlendirici, yara kapatıcı faydaları vardır. Cildi besler ve cilt hastalıklarına karşı iyi gelir. Zekayı geliştirir.


Badem: Öksürüğü azaltır, balgam söktürür. Vücutta kan yapımını artırır. Bedenin ve zihnin yorgunluğunu giderir. Böbrek, mesane ve üreme yollarındaki iltihapları yok eder.
Leblebi: Şişmanlatmaz, mide suyunu, asidini çekerek mide ekşimesini ve yanmasını önler.


Çam fıstığı: Şifa deposu olarak bilinir. Günde 100 gram tüketildiğinde günlük kalori gereksiniminin yüzde 20’si, proteinin, yüzde 33’ü, yağın yüzde 73’ü magnezyumun yüzde 28’i ve demirin yüzde 73’ünü karşılar. Kan şekerinin yükselmesini önler.


Ay çekirdeği: Tohumundan yağ elde edildiği için yetiştirilmektedir. Taşıdığı maddeler açısından kolesterol, yüksek tansiyon, anjin, damar sertliği, ateş, sinir bozukluğu ve sıtmaya iyi geldiği biliniyor.




Kuru incir: Şeker, organik asitler, sabit yağ, A, B, C vitaminleri içerir.ayrıca göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücü olduğu bilinmektedir.




Kuru üzüm: İçerdiği maddeler açısından en önemlisi glikozdur. Çok kuvvetli bir gıdadır. Üzüm ayrıca idrar artırıcı ve müshil etkilerde gösterir. Diş çürümesini engeller, Sindirim sorunu olanlara çok iyi gelir. Ayrıca unutkanlığa iyi gelir.




Keçi boynuzu: İdrar arttırıcı etkileri vardır. İshale ve şişmanlığa faydası vardır

Tuz Yerine Maydanoz Kullanın










Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden (OMÜ) Beslenme ve Diyet Uzmanı Canan Asal Ulus, fazla tuz tüketiminin kemik erimesi yaptığını belirterek, bir kişinin günlük tuz alımının 6 gramı geçmemesi gerektiğini söyledi.

Ulus, “Yemeklerin lezzetini artırmak için tuz yerine maydanoz, nane, kekik, dere otu ve fesleğen gibi bitkilerle baharatlar kullanılabilir'' dedi.
Fazla tuz tükeminin idrarda kalsiyum atılımını artırarak kemiklerde kalsiyum kaybına neden olduğunu vurgulayan OMÜ Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Beslenme ve Diyet Uzmanı Canan Asal Ulus, fazla tuz tüketiminin kemik erimesi yaptığını kaydetti. Tuzun yüksek tansiyon, kalp krizi ve felç riskini tetiklediğini söyleyen Ulus, şöyle konuştu: “Aşırı tuz aynı zamanda mide kanserine neden olur. Fazla tuz tüketimi, kemik erimesini (osteoporoz) ve kemiklerin kırılma riskini artırır. Özellikle çocukların erişkinlere oranla daha az tuz tüketmeleri gerekmektedir. Çünkü çok tuzlu beslenen çocuklar, daha az tuz tüketenlere göre daha yüksek tansiyona sahip olur.'' Aileleri fast food beslenmeye karşı da uyaran Ulus, özellikle çocukların fast foodlardan uzak tutulması gerektiğini vurgulayarak, “Çünkü fast foodtaki tuz oranı diğer besinlere oranla çok yüksek. Çocukken yüksek tansiyonu olanların erişkin yaşamlarında da hipertansiyon riski altındadır. Bir kişinin günlük tuz alımı 6 gramı geçmemeli. Yemeklerin lezzetini artırmak için tuz yerine maydanoz, nane, kekik, dere otu ve fesleğen gibi bitkilerle baharatlar kullanılabilir'' diye konuştu.

6.11.2009

HER DERDE DEVA ZENCEFİL


• İştah açıcıdır
• Antiseptik özelliği kanın temiz kalmasını sağlar,
• Balgam söktürür soğuk algınlığına iyi gelir
• Mide bulantılarını giderir
• Mide ağrılarında ve hazımsızlıkta iyi bir seçimdir
• Bağırsaklarda biriken ve atılamayan gazların kolaylıkla atılmasını sağlar
• Solunum yollarını açar,
• Kanın yapısını daha akışkan hale getirir
• Vücutta sıcaklık ve terleme meydana getirir.
• Kalp ritminin düzene girmesini sağlar,
• Romatizma rahatsızlıklarına iyi gelir
• Baş ağrılarını giderici özelliği vardır
• Uykuyu rahatlatır
• Kandaki kolesterolü diğer birçok bitkiye nazaran daha fazla oranda düşürür,

Yapısal Özellikleri -Şekli Özellikleri-
Zencefil yumru şeklinde bir birine geçmiş yuvarlaklar gibi görünen bir köke sahiptir. Bu kök yerin 15-25 cm altında bulunur. Kökün üzerindeki "birbiri içine geçmiş
hissi veren açık veya koyu" halkalar su yüzeyinde yayılan dalgalar gibi yayılım gösterir. Bu bitkinin gövdesi birbirinin içine geçmiş yivli bir yapıya sahiptir. Kısımların kenarından yapraklar çıkar ve bu yapraklar yeşildir. yapraklar henüz küçükken gövdeyi saran vir ok ucu gibidir. büyüdükçe gövdeden ayrılarak yaprak şeklini ve görümünü kazanır.
ÖNEMLİ KULLANIM ALANLARI:
1- Yolculuk sırasında bir çoğumuzu taşıtlar tutar ve aslında çok da hoş gedebilecek bir yolculuk bizim için tam bir kabusa dönüşür. İşte bunu zencefil sayesinde engelleyebiliriz. Şöyle ki, Yolculuğa çıkmadan 30 dakika önce ağza alınan 1 gr. zencefil araç tutmasını engeller.
2- Ameliyattan kalkan hastalara verilen ilaçlar narkoz etkisini hafifletir fakat bu ilaçların yan etkileri mevcuttur. Oysa zencefil bu ilaçlardan daha etkili bir bulantı bastırıcıdır. Ameliyat sonrası ayılmalarda 0,5gr. - 2gr. arası zencefil+100 ml. sıcak su ile hazırlanan infüzyon oldukça faydalı sonuçlar verir.
3. Hamilelikte alınan günlük 1 gr toz zencefil hamileliğin mide üzerindeki etkilerini büyük oranda iyileştirir ve hatta yok edebilir de.
4. Zencefil soğuk algınlıklarında kullanılır. Bir fincan çay içerisine bir miktar bal karıştırılıp ardından bu karışımımız içerisine iki dilim taze zencefil kor ve az bir miktar beklendikten sonra bu karışımı içersek soğuk algınlığımız kısa sürede atlatılır.
5. Yemeklerde ve tatlılarda kullanılan zencefil zamanla romatizmal hastalıklara çok iyi gelmektedir.
Zencefilin Vücuda Alınma Yöntemleri
1- Zencefil çaylarla birlikte alınabilir özellikle yaş zencefil dilimlenerek fincan içerisine konmuş çayda bekletilir.
2- Toz halindeki zencefil bal ile özenerek alınabilir.
3- Ayrıca çay, bal, zencefil karışımı da oldukça etkili bir tiryaktır.
5- Zencefilin diğer bir alınma yöntemi de zencefilli yemek, pasta ve tatlılarla olmaktadır.
NOT: Zencefilin yaş ve taze olarak alınması tavsiye edilen bir yöntemdir.
Dozaj ve Yaşlara Göre Kullanım Miktarı Ne olmalıdır?
!!!!Önemli NOT!!!! Zencefil her ne kadar mucizevi bir bitki de olsa 2 yaşın altındaki çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Buna çok dikkat edilmelidir
!!!!Önemli Not!!!! Her ne kadar yetişkin olsanız da günlük 4 gramdan fazla zencefil almayınız. Bu doz normaldir günlük 4 gramın üzerindeki dozlar yaygın göğüs yanması şikayeti doğurur.

6.09.2009

KANSERİN DÜŞMANI ISIRGAN OTU



*HÜCRE YENİLENMESİNİ SAĞLAR
*ALYUVAR YAPIMINI ARTTIRIR.
*YAPRAKLARIYLA PİŞİRİLEREK YENİLDİĞİNDE KANSERE KARŞI ETKİLİ
*KABIZLIĞA İYİ GELİR
*SOĞUK ALGINLIĞINDA KULLANILIR
*SAÇ BAKIM VE BESLENMESİNDE KULLANILIR
*KAN VE DOLAŞIM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA FAYDALIDIR
*KAN YAPIMININ ARTIRILMASINDA
*İDRAR YOLLARI İLTİHAPLANMASINDA
*ALERJİK RAHATSIZLIKLARINDA FAYDALIDIR
*ROMATİZMAL HASTALIKLAR VE GUT HASTALIĞI GİBİ RAHATSIZLIKLARDA DESTEKLEYİCİ TEDAVİ AMAÇLI KULLANILABİLİR


BOTANİK BİLGİ:
Mayıs-Ağustos ayları arasında çiçek açan, 20-100 cm boyunda, virânelik, yol kenarları ve duvar diplerinde bulunan bir senelik tek evcikli otsu bir bitkidir.Gövdeleri dik, 4 kösemsi, basit veya tabandan îtibâren dallanmıştır. Üzerinde yakıcı tüyleri bulunur.Yapraklar saplı, oval şekilli ve dişli kenarlı, üst tarafı koyu yeşil renkli ve parlak olup, yakıcı tüylerle kaplıdır. Erkek ve dişi çiçekler bir arada olmak üzere yaprakların koltuğunda uzunca saplı küçük durumlar teşkil ederler. Çiçek örtüsü 4 parçalıdır.Meyveleri esmer renkte ve fındıksıdır.Tohum, yağ ihtiva eden bir besi dokuya sahiptir.

YETİŞTİĞİ YERLER:
Hemen hemen bütün Anadolu'da yetişir.Yabani olarak ılıman bölgelerde yetişir

Bilinen Bileşimi :
Isırgan bitkisinin tüm yüzeyini saran ve değildiğinde insan tenini yakan ısırıcı tüylerinde formik asit ile tüm bitkide histamin, klorofil, asetilkolin, demir ve C vitamini bulunur.

Toplanması :
Baharın başından sonbaharın sonuna dek toplanabilir. Kuru, gölge ve havadar yerlerde ince bir şekilde serilerek kurutulur. Kökler ise son baharda çıkarılıp, iyice temizlendikten sonra kurutulur.Tohumları ise Temmuz - Ağustos döneminde toplanır.Kuru ve nemsiz yerlerde saklanabilir.

Kullanım bilgileri:
Potasyum tuzları, organik asitler ve c vitamini içerir.Anadolu’da geniş bir kullanımı bulunan ısırgan yaprakları, idrar artırmaya yardımcı özelliktedir.

Kullanım tavsiyeleri:
Uzun süreli ve tek başına kullanımlarda, diüretik etkisi nedeniyle vücuttan su ve mineral kaybına neden olabilir.

DİKKAT:Eğer kemik erimesi hastasıysanız ısırgan otundan uzak durmanız gerekiyor.Çünkü kemik erimesini hızlandırıyor

PAPATYA İLE RAHATLAYIN



*RAHATLATIR VE DİNLENDİRİR
 KRAMPLARDA VE KARIN AĞRILARINDA FAYDALIDIR
 GAZ BİRİKİMDE FAYDALIDIR
 İSHALE KARŞI İYİ GELİR
 YÜKSEK ATEŞ YARA VE DİŞ AĞRILARINDA FAYDALIDIR
 TERLETİCİ , SAKİNLEŞTİRİCİ, VE KRAMP ÇÖZÜCÜDÜR
 İLTİHAP KURUTUCUDUR

Yetiştiği Yerler :
Ülkemizde çok fazla bulunur hemen hemen her yerde görebilirsiniz. Dünyada ise Güneydoğu Avrupa , Kuzeybatı Asya, Kuzey ve Doğu Afrika’da yetişir. Yetiştiği alanlar Kuzey Asya ve Hindistan’a kadar uzanmaktadır.
*Papatya özellikle Mayıs aylarında toplanır.Mayıs aylarında toplanan papatyaların daha faydalı olduğu söylenir.

Kullanım Bilgileri :
Eski Mısır , Yunan ve Roma ilaçlarında bu bitkide yer almaktadır.Bilimsel araştırmalar bunu ortaya koymuştur.Bir zaman Amerikanın seçilmiş doktorlarının reçetelerinde özelliklede çocuk hastalıklarında bu bitkiyi kullandıkları gözlenmiştir . rahatlatıcı etkisinin bulunduğu belirtilmektedir. Bu çayla gargara yapılması boğaz ağrısına da iyi gelmektedir.Çok az da olsa ağrı kesici özelliği vardır bu cayın.

Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (Kaynatılmaz), 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavda iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.

KARABAŞ İLE SİGARADAN KURTULUN


 BEYİN TÜMÖRLERİNDE FAYDALIDIR
 SİNİRSEL BAŞ AĞRILARINA İYİ GELİR
 AĞRI KESİCİ ÖZELLİĞİ BULUNUR
 EGZEMA YARALARINDA FAYDALIDIR
 YÜKSEK TANSİYONA FAYDALIDIR
 KAN DOLAŞIMI BOZUKLUĞUNDA KULLANILIR
 ROMATİZMAL AĞRILARINDA KULLANILIR
 AKCİĞER VE KAN KANSERLERİNDE KULLANILABİLİR
 İDRAR YOLLARI ENFEKSİYONLARINDA KULLANILABİLİR


BOTANİK BİLGİ:
Mor ve pembe çiçek açan grimsi yapraklara sahip kuraklığa dayanıklı bir bitkidir. Yararları saymakla bitmez. Karabaş otu çay gibi kaynatılarak içilir. Karabaş otu yaz aylarında çiçekleri açıldığı zaman toplanılır ve gölgede kurutulur.
Yararları şunlardır.
Vücudu bu ölümcül hastalığa karşı bir kalkan gibi koruyan karabaş otu; beyin, prostat, pankreas, bağırsak ve meme kanseri tümörlerinin büyümesini de durduruyor.
Kan dolaşımını düzenleyici özelliği yüksek oranda (yaklaşık 5 000 ppm) içerdiği rosmarinik asitten kaynaklanmaktadır. Kanı sulandırıcı özelliği vardır.
Karabaş otunun içerdiği 1,8-cineole; antibakteriyel, antialerjik, sedatif (sakinleşti rici), antirhinitis (burun nasal membranında oluşan enfeksiyona karşı), antilaryngitic (ses tellerindeki enfeksiyonlara karşı) ve hypotensive (tansiyon düşürücü) özelliği olan bir maddedir. Genel olarak karabaş otu yirminin üzerinde antibakteriyel özellikli etkin madde içermektedir. Özellikle, içerdiği caryophyllene maddesi staphylococ ve de streptococ bakterilere karşı spesifik (özel) olarak çok güçlüdür.
Karabaş Otu ile Sigarayı Bırakma:
1 tatlı kaşığı karabaş otunu 1 su bardağı suda 3 dakika kaynattıktan sonra için .Bu uygulamayı gün boyunca en az 3 kez olmak üzere tekrarlayın. Bu uygulamayı gün aşırı tekrar edin.Bir gün içip bir gün bekleyin .Eğer uygulamayı gün boyu tekrar edemiyecek durumdaysanız evde bulunmadığınız zamanlarda karabaş otunun sapını cebinizde bulundurun ve sigara içmek istediğiniz zamanlarda karabaş sapını çiğneyerek sigara isteğinizi giderin. Günde 3-5 bardak içilirse kanı temizler, kandaki nikotini yakar. Sigarayı bırakanlardaki asabîlik ortadan kalkar. Bu kalbin en güzel ilacıdır.
Aslan pençesi sapı da (düz yapraklı olanı) canınız sigara istediği zaman çiğnerseniz sigara isteğiniz azalır. Karabaş otu bitkisi ile sigarayı bırakabilirsiniz . Fakat her şeyden önce sigarayı gerçekten bırakmak istemelisiniz.Hem kendi sağlığınız hem de sevdikleriniz için sigaradan uzak durun.

DİKKAT: Hamileler kesinlikle kullanmamalıdırlar.Doz aşımı kusturucudur.Kür halinde kullanılmalıdır.Devamlı kullanmak zararlıdır.

ŞİFA KAYNAĞI KUŞBURNU


 GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞI İÇİN FAYDALIDIR
 KABIZLIĞA İYİ GELİR
 YORGUNLUK VE HALSİZLİĞİ GİDERİR
 KAN YAPICIDIR
 TANSİYON DÜZENLEYİCİDİR
 GÖZLERE FAYDALIDIR



Botanik Bilgi :
Gülgiller familyasındandır.Boyu 3 - 4 m ye kadar uzayabilir.Bitki yol kenarları, meralar, çimenlikler, orman kenarları ve tepeliklerde yabani olarak yetişir. Çalı görünümlüdür, genellikle çok sayıdaki gövde demet şeklinde yerden çıkar, yükselir ve çevresine sarkar. Üzeri sarımsı veya esmer dikenlerle bezenmiştir. Yaprakları tekli 5-7 kanattan meydana gelir ve 2-3 çifti karşılıklı ve de sonda bir tek bulunur. Kanat yaprakları oval şekilde, kenarları dişli, ve kısa saplıdır. Çiçekleri kalp şeklinde beyazımsı pembe veya pembe renktedir. Meyveleri koyu kırmızı renkte oval veya yumurta şeklinde, etli bir kabuğu ve içinde tüylü sert sarımtırak beyaz tohumlar bulunur.

Yetiştirildiği Yerler :
Asıl vatanının Türkiye olduğu ve buradan dünyanın bütün yörelerine zaman içinde yayıldığı tahmin edilmektedir. Karadeniz, Marmara ve Doğu Anadolu bölgesinde daha çok, Ege ve İç Anadolu bölgesinde ise seyrek olarak yetişir.

Toplanması - Saklanması :
Eylül ve Ekim aylarında toplanan meyveleri, güneşli, kuru ve havadar yerlerde iyice yıkandıktan sonra kurutulur. Suni olarak önce 30 dk 75-80°de ve bunu takriben dışarıda güneşli havada kurutulur.Bilinen Bileşimi : Kuşburnu, özellikle C vitamini ile tanen, pektin, karoten, meyve asitleri ve yağ yönünden zengindir.

Kullanıldığı Yerler :
Bu meyveler, Anadolu’da taze ya da kurutulmuş olarak yenir. Ayrıca kompostosu, reçeli, şerbeti, ezmesi ya da pekmezi yapılarak tüketilir. Çay gibi demlendirilip içilir.
Kullanım Şekli :
2,5 tatlı kaşığı dolusu kuşburnu, ortalarından kesilip bir bardak suya konularak, su kaynama noktasına kadar ısıtılır. Sonra ateş kısılarak 10-15 dakika daha ısıtma sürdürülür. İnsanı rahatsız eden tüylü çekirdeklerinin ayrılması için bunlar süzülür.

DİKKAT: Böbrek yetmezliği olan kişilerin fazla kullanmaması tavsiye edilir.

6.06.2009

DÜKKANIMIZDAN MANZARALAR





DÜKKANIMIZA BEKLİYORUZ

Beşi bir yerde bitki (zayıflama) çayı


Beşi bir yerde ile ayda 5 kilo verin!

İŞTE ‘NE YAPSAM DA ZAYIFLASAM?’ SORUSUNA CEVAP :
Havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığı şu günlerde özellikle bayanların aklına takılan en çetrefilli soru, ‘Acaba ne yapsam da zayıflasam? oluyor.

Uzmanlara göre kadınların aklına takılan bu sorunun cevabı çok basit: Bitki çayları. Yeşil çay, biberiye, kekik, mate ve funda yaprağı karışımıyla ayda ortalama beş kilo verebilirsiniz.


Baharın ilk günlerindeyiz. Yaza daha üç ay var. Bir başka deyişle kışın aldığınız kilolardan kurtulmanız için üç ay süreniz var. Bu süre yaza sağlıklı ve ‘fit’ girmek için yeter de artar bile. Peki ama nasıl yapmalı, hangi diyetisyene gitmeli, hangi diyetleri günü gününe takip etmeliyiz? Telaşlanmayın! Size bir diyet programı önerecek değiliz. Hemen her aktarda bulabileceğiniz beşi bir yerde formülü ile üç ayda 20 kilo vermeniz mümkün! Nasıl mı? Şöyle: Mate yaprağı, kekik, funda yaprağı, biberiye ve yeşil çaydan oluşan karışımı, günde üç fincan içmeniz yeterli. Biz söylemiyoruz, uzmanlar öyle diyor!Sağlıklı beslenme ve yaşam uzmanı Dr. Ender Saraç, doğal yollardan kilo vermenin insan sağlığı için büyük önem taşıdığını söylüyor. ‘Bitki yaprakları, dengeli bir şekilde kullanıldığında vücuttaki yağları yakmaya ve kolesterolü dengelemeye yardımcı oluyor’ diyen Saraç, bitki çayı diyetiyle ayda beş kilo vermenin mümkün olduğunu vurguluyor. Sağlıklı yaşam uzmanı, bitki karışımlarından elde edilen zayıflama çayının günlük iki veya üç bardaktan fazla içilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Saraç, “Diyet çayları hazırlanırken bitkiler kaynatılıyor. Bu yanlış bir uygulama. Doğru ve etkili bir bitki çayı hazırlamak isteyenler, suyu kaynattıktan sonra yaprakların demlenmesini beklesin.” şeklinde konuşuyor.

Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Taylan Kümeli ise yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte sağlıklı bir bedene sahip olmak isteyenlerin bitki çaylarına yöneldiğini belirtiyor. Toksinlerin doğal yöntemler sayesinde kolayca atılabileceğine dikkat çeken Kümeli, bitki çaylarının içerisine tatlanması için şeker karıştırılmasının yanlışlığına dikkat çekiyor. Bu karışımların bazı hastalarda alerjiye yol açabileceğini hatırlatan Kümeli, ‘Çabuk zayıflamak için aşırıya kaçmayın.’ uyarısını yapıyor.

Mısır Çarşısı’nda şifalı bitkiler satan Sait Develi, yağ sökücü, tok tutucu ve sindirimi kolaylaştırıcı bitki yapraklarından hazırlanan ‘beşi bir yerde’ karışımının son derece etkili olduğu, müşterilerden olumlu tepkiler aldıkları bilgisini veriyor. Mate, yeşil çay, funda, biberiye ve kekik yapraklarının sıcak suda demlenmesiyle oluşan karışım, vüvutta biriken toksin ve ödemi atarak ayda yaklaşık beş kilo vermenizi sağlıyor.

Her şifalı ot zayıflatır mı?

Ünlülerin diyetisyeni Selahattin Dönmez: 2006 yılı American Journal of Clinical Nutrition dergisi mart sayısında yayınlanan bir makalede bitki çaylarının zayıflama üzerindeki olumlu sonuçlarına yer verilmişti. Ben, bir diyetisyen olarak kilo problemi yaşayan hastalara bitki çaylarını öneriyorum. Peki, nedir bu bitki çayları? Her şifalı ot, zayıflamaya yardımcı olur mu? Tabii ki bu mümkün değil. Doğal ortamda yetişen kekik, yeşil çay, biberiye, mate ve funda yaprağının ortak bir özelliği var. O da şu: Bu bitki yaprakları kış aylarında insan vücudunda biriken toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor. Ama bu diyetin yanında gün içerisinde alınan besinlere çok dikkat etmek gerekir. Eğer sıkı bir gıda diyetinin yanında günlük iki ya da üç bardak taze demlenmiş bitki çayları da kullanılırsa kilo vermeye yardımcı olur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise bu bitkilerin bir uzman kontrolünde alınmasıdır.

Diyetisyen Oya Yüksek: Bu bitkiler, insan metabolizmasını hızlandırarak vücutta oluşan ödemi atmaya yardımcı oluyor. Özellikle yeşil çay, bunlar arasında en etkili olanı. Bitki yapraklarından oluşan bu karışımın doğal olması ve kimyasal madde içermemesi sebebiyle pek çok kişi tarafından kullanılıyor. Burada önemli olan ise ‘doğal’ diyerek aşırıya kaçmamaktır.

Beşi bir yerde nasıl hazırlanıyor?

Bir litre kaynamış suya birer çay kaşığı mate, yeşil çay, funda, biberiye ve kekik yaprağı atılır. On dakika demlenmesi bekelenir ve süzülerek içilir.

ENDER SARAÇ: Doğal yollardan kilo vermek, insan sağlığı için büyük önem taşıyor. Bitki çayı diyetiyle ayda beş kilo vermek mümkün. Ancak günde iki ya da üç bardaktan fazla içilmemeli.

TAYLAN KÜMELİ: Son zamanlarda zayıflamak isteyenler bitki çaylarına baş vuruyor. Kış aylarında vücutta biriken toksinler kolayca atılabiliyor. Ancak bu karışımları içerken dikkat edilmeli, aşırıya kaçmamak lazım.

SELAHATTİN DÖNMEZ: Her şifalı ot, zayıflamaya yardımcı olur mu? Sıkı bir gıda diyetinin yanında günlük iki ya da üç bardak taze demlenmeş bitki çayları da kullanılırsa kilo vermeye yardımcı olur.

Hangi bitki, ne işe yarıyor?

Mate yaprağı: Tüm dünyada obezite tedavisinde kullanılan mate çayı, yağ emilimini engelleyerek vücuttan su atımını kolaylaştırıyor. Her yaşta insanın rahatça kullanabileceği bitki, iştahı kapatarak zayıflamaya yardımcı oluyor.

Yeşil çay: Son yıllarda kullanımı bir hayli artan yeşil çay, vücutta biriken toksinleri atarak sindirimi kolaylaştırıyor.

Funda yaprağı: İyi bir böbrek çalıştırıcı ve idrar sökücü olan yaprak, bu özelliğiyle zayıflamaya yardımcı oluyor.

Biberiye: Yağ eritici ve hazım kolaylaştırıcı bu bitki, vücutta biriken toksinleri atarak ideal bir kiloya kavuşmanızı sağlıyor.

Kekik: Halk arasında yaygın olarak kullanılan kekik, sindirimi kolaylaştırarak vücuttaki fazla suyu atarak kilo vermenizi sağlıyor.

İştah azaltan 10 bitki

Sağlıklı kilo vermek isteyenler, iştah azaltan ve yağ yakımını hızlandıran bu bitkileri tercih ediyorlar…

* At kuyruğu bitkisi idrar sökücü özelliğiyle biliniyor. Yağ dokularını eritmeye yardım eden bitki, yaraların iyileşmesine de yardımcı oluyor. Fakat tüm idrar söktürücü bitkilerde olduğu gibi fazla dozda kullanılırsa böbreklere zarar verebilir.

* Maydanoz, metabolizmayı hızlandırarak bağ dokusunu güçlendiriyor. Maydanoz yemek ve çayını içmek, ödemlere ve vücudun su toplamasına karşı çok etkili bir yöntem.

* Adaçayı, zayıflamak isteyenler tarafından iştah kesici olarak kullanılıyor. Çay ve yemeklerde baharat olarak da kullanılabiliyor.

* Fesleğen, vücutta biriken fazla suyu atmaya yardımcı oluyor. Üstelik, içindeki eter yağların moral yükseltici etkisi bulunuyor.

* Kekik, sindirim sorunlarını tedavi edici etkiye sahip ve metabolizmayı hızlandırıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra yorgunluktan şikayet edenlere zindelik veriyor.

* Civanperçemi, tatlıya karşı iştahı keser, tokluk hissi verir. Tazelik veren lezzeti, ağır yemeklerin tadını hafifletir.

* Biberiye, sindirimi düzenler. İyi bir canlandırıcıdır, kan dolaşımını hızlandırır, cildi sıkılaştırır. Et yemeklerinde kullanılabilir.

* Tere, vücuttaki yağ yakımını hızlandırıyor. İnce yaprakları pişince acılaştığı için çiğ yemek gerekir. Ayrıca içinde birçok vitamin barındırır.

* Sinameki, kalın bağırsakta suyun emilmesini önleyerek müshil görevi yapar. Uzun süreli kullanımlarda bağırsaklarda yan etkilere yol açacağından idrar söktürücü özelliği bulunan rezene ve nane gibi bitkilerle desteklenmesi gerekiyor.

* Balık otu, bünyenin kimyasını hızlandırarak zayıflamaya destek olur. İçindeki maddeler tırnakları güçlendirerek saçlara parlaklık verir. Salata ve meyveli içecekler içinde kullanılabilir.

Beşi bir yerde bitki çayı hakkında bir görüş (internetten alınmıştır)

BEN DE İÇİYORUM,Bir haftada 4 kilo verdim bile….Kaç kilosun demeyin sakın,kesinlikle söylemem.Kadınların yaşı ve kilosu sorulmaz çünkü!

Havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığı şu günlerde özellikle bayanların aklına takılan en çetrefilli soru, ‘Acaba ne yapsam da zayıflasam?’ oluyor.

Arkadaşlar,ben 1 haftadır bu çayı içiyorum.Yemeklerden yarımsaat önce bir su bardağı içilecek.Bir günde 4 bardaktan fazla içilmemesi diye uyarıda bulunuyor uzmanlar.Çünkü,biliyorsunuz herşeyin bir karar noktası var,fazlası zarar.Sıkı bir diyet yapmadan,aç kalmadan zayıflama,çok güzel valla.Hiçbir yan etkisini görmedim.Yalnız şunu şöylemem lazım,bol sıvı alın(bu çayı içerken lavaboyu sıkça ziyaret edeceksiniz),hafif bir diyet yapın(ekmeği azaltın,tatlıdan az yiyin gibi.)Hareket şart.Düzgün bir fizik ve sağlıklı bir yaşam istiyorsanız,haydi bitki çayına!

Uzmanlara göre kadınların aklına takılan bu sorunun cevabı çok basit: Bitki çayları. Yeşil çay, biberiye, kekik, mate ve funda yaprağı karışımıyla ayda ortalama beş kilo verebilirsiniz.

Beşi bir yerde nasıl hazırlanıyor?

Bir litre kaynamış suya birer çay kaşığı mate, yeşil çay, funda, biberiye ve kekik yaprağı atılır. On dakika demlenmesi beklenir ve süzülerek içilir.

2.11.2009

KIRMIZI GİNSENG

KIRMIZI GİNSENG'İN FAYDALARI :

SİNİR SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ FAYDALARI
- Merkezi sinir sistemini etkileyerek beyin aktivesini arttırır
- Hafıza zayıflığını, dalgınlığı, düşünce ve konsantrasyon güçlüklerini önler
- Bitkinlik, yorgunluk, uykusuzluk ve huzursuzluk hallerini düzenler
- Vücudu canlandırıp zindelik verir
- Zihni ve akli fonksiyonları geliştirir, sinir bozuklukları ve depresyonlara karşı korur
- Organizmanın doğal savunma mekanizmasını ve dayanıklılığını arttırır
- Genel fiziksel ve zihinsel iktidar ve kabiliyetleri arttırır
- İstemlerimiz dışında çalışan sinir sisteminin salgılarını düzenleyip dengeli bir şekilde işlenmesini sağlar
- Alkol ve diğer uyuşturucalara karşı merkezi sinir sistemini korur
- Özellikle yaşlı kişilerde sık rastlanan ruhsal ve psikolojik çöküntüleri giderir
- Modern şehir hayatının her yaştaki insana verdiği stres ve sinir gerilimlerinde dayanıklılığı arttırır
- Yaşlanmayla ortaya çıkan halsizlik, kuvvetsizlik ve güçsüzlüğü önler
- Gençlik ve zindeliği koruyarak, sağlıklı, uzun bir hayat sürmeyi sağlar
- Yaşlanmayla birlikte gelen beyin hücrelerinin yitimini en aza indirir ve buna bağlı olarak hatırlama ve öğrenme yeteneğini arttırır
- Sinirsel bulantı ve öğürmeleri önler

KARDIO VASKÜLER ( KALP-DAMAR ) SİSTEM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
- Kalp ve damar sistemi üzerinde regülatör ( düzenleyici ) görev yapar
- Kalp kasının kasılabilme kuvvet ve yeteneğini arttırır
- Kalp damarlarını kuvvetlendirir, kalp atım hızını ve volümünü ayarlar
- Arterioscleros ( Damar sertliği ) ve kan basıncı düzensizliklerini önler ( Hiper ve hipo tansiyonu düzenler )
- Kişisel özelliklere bağlı olarak yüksek kan basıncını (Hipertansiyon) düşürür
- Düşük olan kan basıncı (Hipotansiyon) güçlendirici tonik ve kan yapıcı özellikleriyle regüle ederek yükseltir
- Düzenli bir si dolaşım sağlayarak anevrizma (atardamar duvarlarında şişkinlik), varis (toplardamarlarda kan birikmesi), hemeroid (basur) ve diğer dolaşım sistemi hastalıklarını önlemede yardımcı olur

ENDOKRİN SİSTEM ÜZERİNDE ETKİLERİ ( İÇ SALGI BEZLERİ )
- İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını düzeltip bunlara bağlı hastalıkların tedavisinde yardımcı olur
- Kendiside insülin gibi görev yaparak diabetli (kan şekeri yüksek) hastaların kanında glikoz düzeyini normal sınırlarda tutar
- Diabete bağlı komplikasyonların oluşmamasına ve oluşanlarında giderilmesinde yardımcı olur
- Karaciğer üzerine etki ederek karbonhidrat metabolizmasını düzenler
- Dalak ve diğer kan yapıcı organlar üzerine etki ederek kırmızı kan hücrelerinin yapılmasına yardımcı olur
- Anemi (kansızlık) ve buna bağlı şikayetlerine şifa verir
- Organizmada protein sentezini uyarır
- Karaciğer fonksiyonlarını düzelterek, karaciğer yetmezliklerine şifa verir
- Ter, idrar, süt ve diğer salgıların atılımını arttırır
- Böbrek yetmezliklerinde iyileştirici etkisi vardır
- Diüretik (İdrar fazlalalaştırıcı) etkisi ile böbreklerde fazla su atılımını sağlar ve idrardaki asit miktarını normale düşürür
- Adrenal kordeksine (böbrek üstü bezi) etki ederek kortizo ve epinefrin benzeri bir salgı ile organizmanın savunma mekanizmasını kuvvetlendirir
- Kandaki kolesterol (iç yağ) oranını düşürür, dolaşım sistemini düzenler
- Organizmada hormon salgılanımını düzenler
- Erkek ve kadında cinsel soğukluğu önler, doğurganlığı arttırır, gençlik ve zindelik verir
- Kan tablosundaki bozuklukları düzeltici etkisi vardır. İç ve dış kanamaların durdurulmasına yardımcı olur

DİĞER SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
- Gastro-İntestinal sistem (mide-barsak sistemi) üzerinde de regülatör görevleri (düzenleyici) vardır
- Mide salgılarını düzenleyip, hazımsızlığı giderir, iştah açar
- İshal, kabızlık, mide ve barsak iltihapları gibi sindirim sistemi hastalıklarına şifa verir
- Zehirlenme ve iltihaplanmada toksinleri etkisiz kılar
- Dermatozlarda (deri iltihaplanmaları) ve diğer deri hastalıklarında başarılı sonuçlar verir
- Sivilce ve çıbanları geçme ve çıkmamasına yardımcı olur
- Özellikle yaşlılarda geç iyileşen yara ve iltihapların çabuk iyileşmesini sağlar
- Doğum sonrası kadınların bakımında ve hastalıkların iyileşme dönemlerindeki halsizliklerin çabuk geçmesini sağlar
- Ağır fiziki çalışmalar (sporcular, ağır işçiler vb.) ve uzun süreli zihinsel çalışmalar sonucu görülen zayıflık, takaatsizlik ve isteksizliği giderir
- Humma hastalığına karşı vücudun direncini arttırır
- Bronşit, astım ve alerjide başarılı sonuçlar verir, organizmayı zararlı dış etkilerden korur
- Tüberkülozun tedavisi sırasında ve sonrasında güçlendirici olarak yardımı dokunur
- Geçmişte cüzzam ve çiçek hastalığının tedavisinde bile yaygın bir şekilde kullanıldığı bildirilmektedir
- Uzay çalışmaları sırasında astronotlara, protein gereksinimlerini karşılamaları, dirençlerinin kırılmaması ve radyasyona karşı korunabilmeleri için bol miktarda Kırmızı Ginseng ürünleri verilmektedir
- Sporcuların fiziksel etkinliklerini gerektiği yer ve zamanda kullanabilmeleri için müsabakalardan önce ve sonra Kırmızı Ginseng kürü yapmaları tavsiye edilmektedir
- Gelişim bozukluğu gösteren çocuklara ve ameliyat sonrası hastalara, hücre ve doku yenileyici özelliği nedeniyle verilmesi yararlıdır
- Gut ve Romatizma hastalıklarında şifa verir, dolaşım yetersizliğinin neden olduğu el ve ayak şişmelerinin, sinirsel bulantı, arthritis, çiçek hastalığı, ülser, doğum sonrası zayıflıklarında şifa verici etkisi vardır

SPİRULİNA

SPİRULİNA




PROTEİN VE AMİNOASİTLER
Spirulina, % 65 oranıyla herhangi bir doğal besin maddesinden çok daha fazla protein içerir. Doğadaki en zengin biyolojik değerde bitkisel proteine sahip besindir. En yakın takipçisi % 35 protein oranıyla soya fasulyesinin yaklaşık 2 katı protein içerir. Spirulinayı soya fasulyesinden sonra %30 oranıyla süt tozu, % 15-25 oranıyla kırmızı et ya da balık eti, % 12 oranıyla yumurta ve % 3.2 oranıyla da süt takip eder. Proteinler, aminoasitlerden oluşur.
Esansiyel aminoasitler, insan organizması tarafından üretilmediği için dışarıdan alınmalıdır. Vücudun non-esansiyel aminoasitlere de ihtiyacı vardır. Ancak, vücut bunları sentezleyebilir. Bir protein, tüm esansiyel aminoasitleri içeriyorsa tam bir protein olarak kabul edilir.. Spirulina, tüm esansiyel aminoasitleri içerdiği için tam bir proteindir. Günlük alınan 36 gram spirulina, erişkin bir insanın tüm esansiyel aminoasit ihtiyacını karşılar.
Spirulinanın hücre duvarı mukopolisakkaritlerden oluşur, yapısında selüloz yoktur. Bu yapısal özellik, spirulinayı kolay sindirilebilir ve hazmedilebilir yapar. Bu özellik intestinal malabsorbsiyon ( emilim bozukluğu ) şikayeti olan insanlar ve yaşlılar için önemlidir.
YAĞ, KALORİ, KOLESTEROL
Spirulina, % 5 oranıyla diğer tüm protein kaynaklarından daha az yağ içerir. 10 gr. Spirulina, 36 kaloridir ve hemen hemen hiç kolesterol içermez. BU demektir ki, spirulina düşük kalorili, kolesterolsüz, düşük yağ oranlı proteindir.


VİTAMİNLER VE MİNERALLER
Doğal Beta-karoten : ( Provit- A )
Spirulina, konsantre havuçtan yaklaşık 10 kat fazla beta karoten içerir.10 gram spirulina, günlük ihtiyacın yaklaşık 4 katı kadar ( 23000 IU- 14 mg) beta karoten içerir. Yüksek dozlarda vitamin A toksik olabilir. Ancak, spirulina ve bazı bitkilerde de bulunan beta karoten güvenlidir. Çünkü, insan vücudu sadece ihtiyaç duyduğu anda beta-karoteni A vitaminine çevirir.
A vitamini, özellikle mukozalar ve görme için gerekli olan pigmentler için önemlidir. Beta-karotenin serum kolesterol düzeyini düşürücü ve kanser riskini azaltıcı bir takım etkileri vardır.
Son 20 yılda, kanser çalışmaları yapan bazı otoriteler, beta-karotenin başta akciğer, göğüs, mide, kalın bağırsak, meme ve rahim ağzı olmak üzere birçok kanser tipini önleme de etkili olduğunu ve bu kanserlere yakalanma riskini azalttığını bildirmişlerdir. Beta-karoten dışında, spirulina zengin antioksidan özellikte en az 10 çeşit karotenoid içerir. Bu karotenler ve ksantofiller vücudun değişik alanlarında fonksiyon gösterir ve diğer esansiyel vitaminler ve minerallerle birlikte etki ederler.
Vitamin B 12 ve B kompleks vitaminler :
Spirulina, doğadaki en zengin bitkisel B 12 vitamin kaynağıdır. 10 gr. Spirulina, 20 mg B 12 vitamini içerir. En yakın takipçisi dana ciğerine göre 2-6 kat fazla B12 vitamini içerir. B12 vitamini, kırmızı kan hücrelerinin yapımında ve sinir sistemi fonksiyonları için gereklidir. Ayrıca enerji anlamına da gelir. Eksikliğinde sinir dejenerasyonu ve pernizisyon anemi görülebilir. Öte yandan, 5 gr. Spirulina, fazlasıyla tiamin, nisain ve riboflavin içerir. B6, niasin, biotin, pantotenik asit, folik asit, inositol daha düşük oranlarda bulunur.
Doğadaki en zengin E vitamini içeren besindir. En yakınındaki buğday filizinden yaklaşık 3 kat daha fazla E vitamini içerir.
En iyi doğal demir desteği :
Demir eksikliği özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılarda sıklıkla görülür. Genellikle, kadınlar kilo verme diyetlerinde yeterli demir alamazlar ve kansızlığa bağlı olarak ortaya çıka sorunlar yaşarlar.
Demir, kırmızı kan hücreleri yapımı ve sağlıklı bir bağışıklık sistemi için şarttır. 10 gr. Spirulina da 10 mg. Demir bulunur. Bu da vücudun günlük demir ihtiyacının % 55′ini karşılar. Spirulinanın demiri, hazır demir preparatlarına oranla daha iyi emilir. Doğadaki en zengin organik demir oranına sahiptir. Ispanaktan 58, dana ciğerinden 28 kat daha fazla demir içerir.
Kalsiyum, magnezyum, çinko ve diğer eser elementler :
Spirulina, sütten kat kat fazla kalsiyum içerir. Kalsiyum, kemikler ve nöral iletim için gereklidir. Eksikliği özellikle yaşlı kadınlarda osteoporoza ( kemik erimesi ) yol açabilir. Spirulina da yüksek oranda magnezyum da bulunmaktadır. Magnezyumun, vücudumuzda kalsiyum emilimini kolaylaştırmak, kan basıncını düzenlemek gibi etkileri vardır. Spirulina oldukça düşük oranlarda sodyum ve iyot içerir. Bu nedenle tuzsuz diyet uygulayanlar için idealdir.
Öte yandan, insan vücudu, enzim sistemlerinin fonksiyonu ve diğer fizyolojik olaylar için esansiyel eser minerallere ihtiyaç duyarlar. Günümüz diyetinde bu eser minerallerin eksikliği oldukça yaygın olarak görülür. 10 gr. Spirulina, günlük manganez ihtiyacının % 25′ini, krom ihtiyacının % 21′ini, selenyum ihtiyacının da % 14′ünü karşılar.
Spirulina kuru ağırlığının yaklaşık %1’ini oluşturan Gamma Linoleik Asit (GLA) bakımından zengin bir doğal kaynaktır. En yakın takipçisi buğday filizinden 3 kat daha fazla GLA içerir. GLA, prostaglandin sentezi ve metabolizmasında gerekli olup PGE1, kan basıncının ayarlanması, kolesterol sentezi, yangi ve hücre üremesinin de içinde bulunduğu vücut içindeki pek çok esansiyel görevlerde yer alır. GLA, yağ birikintilerinin çözülmesini sağlar. Böylece kalp rahatsızlıklarının önlenmesinde rol oynar ve kötü kolesterolü düşürür. Ayrıca kadınların regl dönemlerindeki stresi azaltıcı özelliği vardır. ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ
:
İnsanların, günlük beslenmeyle alınan yağ asitlerine ihtiyaçları vardır. Esansiyel yağ asitlerinin, kolesterol düzeylerinin ayarlanması ve prostoglandinlerin sentezlenmesi gibi görevleri vardır.. Spirulina, % 4-7 oranında yağ içerir. 10 gram spirulina, başta linoleik ve gamalinoleik asit olmak üzere 225 mg esansiyel yağ asiti içerir.

DOĞAL PİGMENTLER :

Pigmentler, insan metabolizmasında gerekli çok sayıda enzimin sentezlenmesinde yardımcıdırlar. Spirulina bu koyu rengini, güneş ışığının değişik dalga boylarında üretilen doğal pigmentlerden alır. Phycocyanin, spirulinanın yapısında demir içeren en önemli pigmenttir. Bu pigment spirulinanın tüm ağırlığının % 14 ünü oluşturur.
Klorofil :
Yeşil besinlerin genel özelliği, yüksek klorofil içermeleridir. Klorofil, temizleyen ve detoksifiye eden bitkisel besin olarak bilinir. Hemoglobine benzerliği nedeniyle bazen yeşil kan olarak da adlandırılır. Yeşil rengi, içerdiği magnezyum iyonuna bağlıdır. Spirulina, % 1′lik klorofil oranıyla en yüksek klorofil içeren besinlerden biridir.

POLEN

KALP DAMAR HASTALIKLARINDA POLEN

En yaygın kalp hastalığı, damar kireçlenmesi ve tıkanmasıdır. Polenin yapısında bulunan P vitamini ve diğer yararlı elementler damarları yumuşatır, kana geçen civardaki artıkların idrarla dışarı atılmasını sağlar. Ünlü araştırmacı Alain Caillas, kitabında "Miyokard enfaktüsü ve kalbin kroner damarlarının tıkanmasında, polen sayesinde şaşırtıcı iyileşmeler görülüyor. Rus Bilimler Akademisi'nde Prof. Beklerov ve arkadaşlarının önemli araştırmalarına göre Polen, yüksek tansiyona, damar sertliğine, kolesterol yüksekliğine, kroner tromboz ve felçlere karşı koruyucu ve iyileştirici etki yapıyor." diye açıklıyor. Hürriyet gazetesinin "Püf noktası" sütununda "Çiçek tozu gençleştiriyormuş. İsveçli Dr. Lars Eric Essen ve Dr. Tissinin, poleni yaşlı insanlar üzerinde denemiş ve özellikle damar sertliğinde faydalı olduğunu meydana çıkarmışlardır. " diye yazılmıştır.

RUH VE SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Bu hastalıkların tedavisinde en başta bol B vitaminleri gerekmektedir. Bilhassa B1 vitaminine gereksinim vardır. Bu vitamine "Sinir dokusu vitamini" denilmesi de bundandır. Polen de yüksek oranda B1 vitamini mevcuttur. Ayrıca Polen bütün B vitaminleri kompleksidir. Dr. Raymond Dextreit, düşünsel yorgunluk ve yaşamın bozuk düzeni nedeniyle sinirleri zayıflamış, güçsüz kalmış kimselerin, günde yedikleri 2 kaşık polen sayesinde sağlık ve sakinlik bulacaklarını yazmıştır.


SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Gastrit, Ülser, Kolit ve Hemeroid en yaygın sindirim sistemi hastalıklarıdır. Gastrit ve Ülserin ana nedeni ise sinirseldir, genelikle stresten kasılan (spazm yapan) mide kası sinirleri, o bölgeye gelen kılcal damarları da kısarak bir bölgenin kansız kalıp, yaraya dönüşmesine neden olur. Tedavi edilmezse insana yaşamı zehir eden hastalıklardır. Ömür boyu diet uygulamayı veya ameliyatları gerektirir. Bazı zamanlarda mide kanaması ve delinmesi şeklinde ölümlere neden olurlar. Belirtilen gramajlar dahilinde yapılan Polen kürleri, Mide-Barsak sistemine bağlı tüm hastalıklarda: geçici değil, Kesinkez tedavi sağlar.


KANSIZLIK VE ZAYIFLIKTA POLEN

Polenin en belirgin ve yaygın özelliği, süratle iştah açıcı ve kan yapıcı olmasıdır. Tedavilerde önemli olan, bileşiminde tüm cevherleri taşıyan bir kan sağlamak ve hasta bölgeye ulaştırmaktır. Gerisini vücut halleder...Nasıl bir otomobile, bozuk bir yakıt konduğunda çalışmasında aksaklık meydana gelirse; İnsan vücudunun yakıtı da ona gerekli tüm cevherleri bünyesinde bulunduran sağlıklı bir kandır. Kandaki cevherlerin bir veya birkaçının eksikliğine Kansızlık yani Anemi denir. Kansızlık her tür sağlık sorununa neden olan başlıca etkendir. Ülkemizde yapılan araştırmalar halkımızın %60-70'inin kansızlık sorunu olduğunu ortaya koymuştur. Düzenli kullanılan kürler sonucu; Polen: Kanı temizler, Kanı filtre eder, Kan yapar, Direnci arttırır, Alyuvar sayısını %30 oranında arttırdığı Bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır.

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Solunum sistemi hastalıklarının genel ve çok görülen nedeni üşütmektir. Üşütme ile vücudun direnci kırılır, metabolizma vücut ısısını normale çıkartmak için çaba sarfederken solunum yollarında virüs ve bakteriler kendine yer ve ortam bularak süratle çoğalırlar. Nezle, grip, anjin, faranjit, bronşit, zatürre, zatülcenp, astım, sinüzit ve verem gibi hastalıklar meydana gelebilir. Bu hastalık mikropları burada da kalmayıp, kan yolu mafsallara, kalp kapakçıklarına ve böbreklere vs. geçerek daha hayati hastalıklara da neden olabilirler. Bu nedenle solunum sistemi hastalıklarının süratle tedavisine gidilmektedir. Gelişmiş ülke doktorları, bu hastalıklarda, diğer ilaçlarla birlikte Polen de vererek tedavi yapmaktadırlar. Çünkü Polen vücut direncini, kanın lökosit (alyuvarlar) ve antikor yapımını arttırır. Sovyet Prof. N.Joiriche, burun ve boğaza polen püskürtülerek mukoza direncini arttırmak ve virüsleri etkisiz kılmak yolundaki başarılı çalışmalarını yayınlamıştır. 1957'de ilk kez Pasteur Enstitüsü'nde polenin verem mikrobu olan "Koch" basiline karşı öldürücü etkisi olduğu saptandı. Yapısındaki sakızlı maddesi, terementi esansı, nükleik asitleri ve Bol B vitaminleri ile Polen, Akciğeri dezenfekte ettiği gibi, balgam söktürücü, mikrop öldürücü, çabuk iyileştirici etkiye sahiptir.



ŞİŞMANLIKLARDA POLEN

Şişmanlık ve zayıflık gibi iki karşıt durumda vücuttaki fazla karbonhidrat, glikoz ve yağları yakarak şişman bünyeyi zayıflatır, metabolizma dengesi sayesinde zayıf düşen hücreyi derhal uyarır, üstün kan yapıcı özelliğiyle kas gücü ve metabolizmayı çalıştırarak cılız ve zayıf bünyeyi normal haline getirir. Polen, hücrelerde ki yanma olayını metabolizmayı ve adrenalin salgılanmasını hızlandırır. Böylece biriken yağların erimesini çabuklaştırdığı gibi, kas gücünü de arttırarak zayıflama esnasında hissedilen halsizliği de giderir.



PROSTAT HASTALIĞINDA POLEN

Prostat bezesi idrar torbasının hemen çıkışında ve sadece erkeklerde bulunan ceviz büyüklüğünde bir doğal subaptır. Beyinden uyarılan sinir telleri omurilikten takiple prostata ulaşır ve gerektiğinde bu subapı açıp, idrarın boşalmasını sağlar. Aynı beze idrar yolu kapayıp, meni yolunu gerektiğinde açarak meni çıkışını sağlar. Bu esnada özel salgı bırakarak spermlerin ölmesini önler. Bu harika organcık güçlü kaslarla ve sinir sistemiyle istemli çalışır. Zamanında çok alkol kullanan sinirleri yıpranmış kimselerle, başka hastalıklar için değişik ilaçlar kullanmış veya idrarına mikroplar karışmış insanlarda ve yaşlılıktan kasları gevşemiş olanlarda prostat sorunları görülmesi normaldir. Yaygın prostat hastalığı ise prostatitis denilen, prostat iltihaplanmasıdır. Prostatitis'te ve prostat hipertrofisi'nde Polenin antibiyotiklerden daha etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Polen araştırmacısı Alain Caillas (Fransa Tarım Akademisi - Polen araştırmaları ile ödül kazanmış ) kitabında şöyle özetlemiştir.

"Polenin prostat hastalıklarına da şaşırtıcı etkisi vardır. İsveçli iki araştırmacının, Upsala Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniği'nden Prof. Eric-Ask Umparc ile Lund Üniversitesi Cerrahi Kliniği'nden Dr. Gosta Jonson'un çalışmaları polenin prostatitis'e en iyi etkiyi yaptığını ortaya koydu. Prostat büyümesin de ise polen kürü ile yapılan denemeler aralıklı gelen ve uzun süren hafif ağrıların yok olduğunu ve idrara çıkma sayısının azaldığını gösterdi. Bilhassa ağır prostat geçiren yaşlı hastaları ameliyattan kurtarmıştır."

YAŞLILIK SORUNLARINDA POLEN

Enerji üreten, dinçlik kazandıran polen, bilhassa ileri yaşlarda çok faydalıdır. Yaşlı insanların en çok yakındığı ve özlemini duyduğu sorun cinsel yetersizliktir. Kan yapıcı, hücre tazeleyici ve uyarıcı Polen bu soruna da büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Polenin, cinsel istek ve gücü canlandırdığı, kullananlarca doğrulanmıştır. Polen, bir aylık kürle, on yıl gençleştiren kimyasal içerikli sihirli bir değnek değildir. Ancak devamlı ve düzenli kür kullanımı halinde; vücudu hastalıklardan korur, kurtarır, kanı güçlendirir, kaybolan cinsel yaşamı tekrar geri getirir, ömrü uzatır ve hastalıksız standardı yüksek bir cinsel yaşam sürdürür.

KISIRLARDA POLEN

Polen kısırlarda da en önde gelen bitkisel gıdalardan biridir. Kısırlık tedavisinin en güç olanı sinirsel kaynaklı hormonal olan şeklidir. Kadın ve erkek beyninin ortasında bulunan nohut büyüklüğünde ki hipofiz bezi, belli zamanlarda kadınlarda yumurtalıklara, erkeklerde ise husyelere, omur ilik sinir telleri kanalı ile emir vererek yumurta ve sperm üretmelerini sağlatır. Korku, şok, stres, beyin özürü veya hastalıkları gibi nedenlerle hipofiz bezi bu görevini yapamaz ise kadında "ovülasyon yokluğu", erkekte "ozosperm" denilen canlı sperm yokluğu ile kısırlıkları ortaya çıkarır. Dozajlı ve kaliteli bir Polenle birlikte alınan Arısütü, Karakovan balı ve Kırmızı Ginseng, vücuda hem olağanüstü doğal protein, aminoasit, vitamin, mineral sağlayarak destek vermekte ve beyinde hipofiz bezindeki "Spazm"ı çözerek yumurta ve canlı sperm üretimini tamamıyle üretmektedir.

BEBEK ÇOCUK VE GENÇLERDE POLEN

Yeni doğan bebek anne sütüyle beslenir. Eğer anne yeterli ve dengeli besleniyor ise; anne sütünün kalitesi, bebeğin beyin ve vücut gelişmesinin tam olabilmesi için yeterli olur. Dolayısıyla annenin süt verme zamanında Polen yemesi, bebeğin beyin ve beden gelişiminde, kemik kas yapısının güçlenmesinde, en önemlisi bebeğin bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasında olağanüstü rol oynamaktadır. Aynı zamanda Polenle beslenen annenin, bebeğine verdiği anne sütü daha uzun sürer. Böylece hem bebeğin gelişme bozukluğu önlenir hem de bebeğin kabızlığı önlenir, gazı giderir ve hastalık kapmamasına yardımcı olur.

Gelişme çağındaki çocuklarda ise çocukların, bol kaloriye, bol protein, vitamin ve madenlere ihtiyaçları vardır. Polen fazlasıyla; Enerjiyi veren vitaminleri, boy uzatan hormonları karşılar, zekayı çalıştırır, kemik ve kas kuvvetsizliklerini giderir.

Bilhassa fast-food alışkanlıklarına başlama çağı olan ve gelişmenin durduğu genç yaşlarda kullanılan Polen kürleri; Gençlerin gelişmesini durdurmaz, sportif faaliyetlerde başarılı olmalarını sağlar, zekalarını çalıştırabilme kapasitelerinin en yüksek olduğu bu dönemde gerekli aminoasit ihtiyacını karşılar ve sonuç olarak hayata başlama adımlarında, beyin-beden gücü standartı yüksek olarak, polen kullanmayan akranlarından, hem fizik hem de başarı olarak daha da önde olurlar.

SAÇ DÖKÜLMELERİNDE POLEN

Polen, saçın suyu ve gübresidir. Saça faydası, kök kısmına yaptığı olumlu etkidir. Bileşiminde ki (doğanın sunduğu saf şekilde); B5 Vitamini (pantotenik asit), niacin ve cystin, saç kökünü en iyi şekilde besler, dökülmesini durdurur, cansız kılların kıl hacmini geliştirir ve saçın gürleşmesini sağlar.

Kara Çörek Otu


الحبة السوداء.. شفاء من كل داء
ÇÖREK OTU HER HASTALIĞA ŞİFADIR

Müslümanlar çörek otu hadislerinin doğruluğunu kabul etmişlerdir. Ne var ki âlimler bu hadisi açıklarken değişik fikirler öne sürmüşlerdir. Kimi âlimler hadisteki şifanın tüm hastalıklar için umumi olmasının asıl kastedilen olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre asıl kastedilen mana, çörek otunda birtakım hastalıklara şifa bulunduğudur. Kimi âlimlerse dar manaya işaret eden güçlü bir yardımcı lafız olmadıkça metindeki genel ifadeyi olduğu gibi, yani geneli kapsayacak şekilde anlamak gerektiğini ifade etmişlerdir. İşte bu sebepten, çörek otunda tüm hastalıklara şifa olma özelliğinin bulunduğu görüşünü tercih etmişlerdir.
Modern araştırmalar bağışıklık sisteminin vücudun maruz kalabileceği her türlü hastalığa ait kesin ilacı sunabileceğini ispatlamıştır. Bu, her hastalığa has karşı cisimler ve öldürücü hücreler üreten lenf hücrelerindeki bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi vasıtasıyla yapılır. Yine modern araştırmalar çörek otunun bu bağışıklık sistemini aktif hale getirici ve güçlendirici etkisinin olduğunu ispatlamışlardır. Böylece çörek otunun her hastalığa şifa olması mümkün olmaktadır. Buna göre metinleri genel ifadeleri üzerine anlamak mümkündür.
Araştırmamızda önceki âlimlerimizin bu hadisleri açıklamalarını ele alacağız. Ardından bağışıklık sistemini geniş bir şekilde açıklayacağız. Bağışıklık sistemini açıklarken bağışıklık sistemi üzerinde çörek otunun tesirleri hakkındaki bazı deneysel araştırmaların özetini vereceğiz. Ardından bu hadislerdeki bilimsel gerçeklik yönünü açıklayacağız.
A. İlgili Hadis Metinleri ve Açıklamaları
Buhârî ve Müslim’in yazmış oldukları hadis kitaplarında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle söylediğini Hz. Ebu Hureyre, Peygamberimizin eşi Hz. Ümmü Seleme’den nakletmektedir: “Bu kara taneyi (çörek otu) kullanın, zira onda, sam (ölümün) dışında her şeye şifa vardır.” Hadisteki ‘sam’ ifadesi ölüm demektir. Yine Buhari Hz. Aişe’den (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in şöyle derken duyduğunu nakleder: “Bu kara tane sâm dışında her şeye şifadır. Ben dedim ki: Sam nedir? Dedi ki: Ölümdür.”

Müslim’in rivayeti ise şöyledir: “Hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda o hastalık için şifa olmasın.”
Önceki Âlimlerin Hadislere Yaptığı Açıklamalar
İlk İslâm âlimleri bu hadisleri açıklarken yaşadıkları çağdaki bilgiler sebebiyle ihtilafa düşmüşlerdir. Onlardan bir grubu şöyle demiştir: Hadisten genelleme değil sınırlılık kastedilmiştir. Münâvî der ki: Rutubetten kaynaklanan her türlü hastalığa çörek otunda şifa vardır. Fakat bir hastalığı tedavide her zaman tek başına kullanılmaz, kimi zaman tek başına kimi zaman hastalığın gerektirdiği şekilde bileşik veya karışım halinde kullanılır. İbn Hacer el-Askalani aynı bu sözü söyler ve şunu ekler: Çörek otuyla tedavi olunmayı kabul etmesi takdir olunan her hastalıkta kullanılır. Zira o, soğuk hastalıklarda faydalıdır. Ama sıcak hastalıklarda faydalı değildir. Hattâbi ise şöyle der: Hadisteki genelleme, tahsis (sınırlama) kastedilen bir genellemedir. Çünkü hastalıkları tedavi etmede insan tabiatına karşılık gelebilecek tüm unsurları içeren bir özellik bitkilerin hiç birisinde yoktur. Buradaki kasıt rutûbet sebebiyle meydana gelen tüm hastalıklardan şifâ bulunmasıdır. Ebû Bekir İbnul Arabi de şöyle der: Bal, tabiplere göre çörek otundan tüm hastalıklara şifa olma konusunda daha yakındır. “Balda insanlar için şifa vardır” (en-Nahl Suresi, 16/70) ayeti kerimesi ile kastedilen hastalıkların çoğu demektir. Çörek otunu aynı şekilde anlamak daha makuldür. Tirmizî Süneni’ni şerheden Tuhfet el-Ahvezi kitabının müellifi –ki o hadisleri umumuna hamletmiştir- şöyle der: Bu bölümdeki hadisleri Peygamber efendimiz (s.a.v.)in şu ifadesinden ötürü genelleme anlamı çıkarmak gerekir: “Ölüm hariç”. Bu tıpkı Kur’ân-ı Kerim’de Asr suresindeki şu ifadeleri gibidir: “Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır, iman edenler ve salih amel işleyenler hariç.” Sonra şöyle der: Ebu Muhammed ibn Ebu Cemra demiştir ki: İnsanlar bu hadisle alâkalı görüş belirtmişler ve onun umûm ifâde eden (genellik ifade eden) lafzını tahsis etmişlerdir. (sınırlı olduğunu söylemişlerdir.) Bunu da tıp ve deney erbabının sözlerine dayandırmışlardır. Bunun yanlış olduğu açıktır. Çünkü ilimlerinin dayanağı genellikle zanna dayandırılan deneyler olmasına rağmen tıp erbabına güveniyorsak heva ve hevesine (arzusuna) göre konuşmayan elçiye inanmamız onların sözüne inanmamızdan daha evladır.
B. Bilimsel Yön
1. Bağışıklık sistemi (7,5)
İnsan doğal olarak değişik türlerde bakterilere, virüslere, mantarlara, asalaklara maruz kalmaktadır. Bunlar vücudumuza deri, nefes borusu, sindirim sistemi, gözün çevresindeki tabakalar yoluyla veya idrar yolları aracılığıyla girmektedir. Eğer vücudumuzda doğal olarak yaşayanlara ilaveten vücudun derin dokularına nüfuz ederlerse çok sayıda tehlikeli hastalıklara sebep olurlar.

Fakat Allah’ın bize bir rahmeti olarak vücudumuzda bu küçük canlıların dıştan saldırılarına ve vücudumuzda salgıladıkları zehirlerine karşı onu savunmaya has bir savunma sistemi yaratmıştır. Bu sistemin adı, bağışıklık sistemidir. Sistem, hastalığı önlemek ve hastalığa sebep olan vücut işgalcisinden kurtulmak için biri birini bütünleyen görevleri yerine getirmektedir. Bunu ya fagositoz işlemi vasıtasıyla onu parçalayarak yerine getirir ya da karşı cisimler üreterek ve vücuda giren her canlıya her canlının yapısına uygun özel hücreler üreterek yapar. Bu o canlıları kesin bir şekilde yok etmeyi garanti etmek içindir. Buna göre bu sistemin vücuda sağlamış olduğu bağışıklığı iki ana kısma ayırabiliriz:
a. Doğal bağışıklık (Natural immunity):
Vücudun ilk savunma hattı sayılır. Zira işgalcinin girmesini engeller veya işgalcinin dokuları işgal edip çoğalıp hastalığa sebep olma imkânını elde etmeden önce onu yok eder. Bu belirli olmayan (non specific) bir bağışıklıktır. Zira işgalci tüm küçük canlıları ve zararlı dış etkenleri tek şekilde geri püskürtmek üzere vardır. Bu bağışıklık da şu mekanizmalara göre çalışır:
1- Mekanik fiziksel ve kimyasal mekanizmalar
Bu mekanizmalar o işgalcilerden vücudu korur. Bazıları şunlardır: Deri, solunum sistemi, sindirim sistemi, üreme sistemi, idrar yolları içerisinde ve göz küresini göz kapakları ile birleştiren ince zardaki müköz (sümüksel) zarlar. Ayrıca terde bulunan laktik asit, erişkinlerin derisindeki yağ asitleri ve içindeki olik asit dolayısıyla mikroplara karşı antikor olan kulak yağı gibi derinin salgılarında mikropları öldürmek için aktif maddeler bulunmaktadır. Yine iç zarlar Lysosome (lizozom) gibi mikrop öldürücü maddeler ve virüs öldürücü maddeler içermektedir. Bunlara ilaveten solunum sistemindeki müköz (sümüksü) sıvı mekanik bir hareket içerisindedir. Bu hareketle hemen mikroplardan ve yabancı maddelerden kurtulunulur.



2 - Vücutta doğal olarak bulunan mikroplar (normal flora) :
Bunlar hastalığa sebep olmayan mikroplardır. İnsanın bağırsaklarında, ağzında ve diğer bölgelerde büyük sayılarda yaşarlar. Vücudun savunulmasında bariz role sahiptirler. Zira hastalık mikropları için uygun olmayan bir ortam oluştururlar. Ya onları öldürürler veya gelişimini engellerler.
3- Kandaki bazı kimyasal bileşimler:
Bunlar temel polipeptikler gibi işgalci mikroplara yahut zehirlere yapışarak onları parçalarlar. Belli türdeki bakterilerin işlevini geçersiz hale getirirler.
4- İnterferonlar grubu:
Hücreler bunları virüs enfeksiyonuna maruz kaldığında antikorların üretiminden önce üretirler. Bu maddelere engelleyici maddeler denir. Zira doku diğer bir virüsün saldırısına maruz kaldığında virüs enfeksiyonuna karşı dokunun mukavemet etmesini sağlar. Böylece virüsün büyümesini engeller ve vücut erkenden onu yok eder.
5- Tamamlayıcı sistem (complement) :
Yaklaşık yirmi proteinden oluşur. Görevi akyuvarların ve fagositoz hücrelerinin fagositoz işlemini aktif hale getirmek ve virüsleri denk hale getirip çoğalmalarını engellemektir. Yine iltihap bölgesini ve işgalciyi aynı anda kuşatma altına alır ve özel antikorlar oluşturulmadan önce mikrobu yok eder.
6- Fagositoz (phagocitosis) :
Anlamı, akyuvarlar diye bilinen beyaz kan hücreleri aracılığı ile küçük yabancı canlıların ve maddelerin yutulup öldürülüp hazmedilmesi demektir. Vücudun savunma sisteminin hareketli üniteleridir. Bu hücreler kemiğin iliğinden oluşur. Ardından kana geçer ve tüm vücut dokularına geçer. Gerçek önemi tehlikeli saldırıya uğramış yerlere hızlı bir şekilde ulaşmasında saklıdır. O bölgeye işgalcilere karşı hızlı ve güçlü bir savunma oluşturmak için ulaşırlar. Bu hücreler yabancı işgalcinin faaliyetini (aktivitesini) felç ederler ve onu parçalarlar. Fagositoz hücreleri iki çeşittir:
a- Büyük bakteriyofajlar (makro phages). Tek çekirdekli akyuvarlardan (monositlerden) oluşurlar. Dokulara girdiği zaman büyür ve büyük akyuvarlara dönüşür. Dokulara yapışır ve aylarca yahut yıllarca ona bağlı yapışık kalır dokuyu savunur ve büyük sayıda bakteriyi, virüsü, ölü hücreleri ve yabancı cisimleri yutarlar. Akyuvarlar vücudu işgalcilerin tehlikelerinden korumak için vücutta temel merkezlerde yerleşirler. Yeri görünüşü, hacmi ve hareketi açısından değişikler arz ederler. Karaciğerde kofer hücreleri diye isimlendirilirler. Kanda tek çekirdekli hücreler (monositler) diye de isimlendirilirler. Akciğerde ise toz hücreleri diye isimlendirilirler. İltihap sonucu oluşan sıvıda bulunursa o zaman büyük bakteriyofaj denir. Karaciğer ve dalak en yüksek oranda büyük bakteriyofaj ihtiva eder.
b-Mikrofajlar: Bunlar nötrofiller ve özönofiller gibi akyuvarlardır. Bunlar dokularda yer alan bakteriyofajlardan daha küçüktürler. Şiddetli iltihaplar esnasında sayıları akyuvarların toplamının yüzde altmışından fazla bir sayıya ulaşacak şekilde çoğalırlar.
Fagositoz işlemi yabancı unsura karşı kimyasal bir çekimin oluşmasıyla başlar ve bakteriyofajların yalancı ayakları vasıtasıyla yabancı unsurla birleşmesiyle tamamlanır. Bakteriyofaj hücresinin içinde bu yabancı unsur tamamen çevreleninceye kadar birleşme devam eder. Bu esnada yabancı unsur eğer diri ise hidroperoksit ve türevleri salgılanması sonucu öldürülür. Ardından sitoplâzmada bulunan taneciklerin salgıladığı enzimler aracılığıyla yabancı maddeyi sindirme işlemi başlar. Daha sonra lenfatik hücrelerin yabancı maddenin bileşimini tanıması için yabancı maddenin molekülleri bakteriyofaj hücresinin yüzeyine sunulur. Böylece bakteriyofajlar düşman etkenlerden kurtulmuş olurlar.
7- Öldürücü hücreler
Öldürücü hücreler bakteriyofajların büyük hacimli olmalarından ötürü yutamadıkları büyük düşman hücreleri öldürürler. Hastalığa sebep olan virüsler veya kanser hücrelerinin hücumuna uğramış vücut hücreleri gibi. Doğal bağışıklık esnasında aktif bir şekilde çalışan iki tür öldürücü hücre vardır.
-Doğal öldürücü hücreler
Bunlar lenfatik hücrelerin en büyükleridirler. Enzimler içeren küçük taneciklere sahiptirler. Bu enzimler düşman hücrelerin hücre zarlarını delerler ve bu durum o hücrelerin çözülüp ölmesine sebep olur. Doğal öldürücü hücreler aktif hale getirilmeksizin görev yaparlar ve başka tür bir hücreye dönüşmezler.
-Asidofiller
Bunlar vücuda giren kurtçukları öldürmeye özgüdürler. Örneğin bilharziyoz kurdu gibi. Bu kurdun yüzeyine gelip yapışır ve sonra kurtçukla reaksiyona giren enzimler salgılayarak onu yok eder.


b. Spesifik bağışıklık (Specific Immunity)
Bu, vücudun dışarıdan işgal eden her türlü etkenin her birisine özgü olarak özel güçlü ve tam bir bağışıklık oluşturmaya muktedir olmasıdır. Aynı zamanda kazanılmış bağışıklık diye de isimlendirilir. Bu, vücudun savunma sisteminin, vücudun savunma hatlarını delen ve dokuları işgal eden dış etkenle etkileşime girmesi sonucu vücudun kazandığı bağışıklıktır. Bu dış etken belki de görünür bir hastalığa sebep olur. Dış etkene öldürücü mikroplar, virüsler ve zehirler, yine başka hayvanlardan yabancı dokular örnek olarak gösterilebilir. Bu bağışıklık lenfatik dokudan ve lenfosit hücrelerden oluşur. Bu hücreler antikorlar üretirler. Yine bu bağışıklık vücudu işgal eden her türlü mikrobu yapısına göre ve niteliğine göre yok etmeye özgü lenfosit hücrelerden oluşur.

Lenfosit hücreler… Uzman silah
Lenfosit hücreler en çok uzmanlığı olan silahları temsil ederler. Bunlar işgalcilerin her türüne karşı seçkin özellikler ve yok edici zehirleriyle hazırlanmışlardır. Güreş ringindeki kesin savunma silahı olarak kabul edilir. Bu hücreleri tanıyalım ve nasıl uzman bir şekilde vücudun içinde bulunan yabancı her şeye karşı nasıl işlediğini görelim. İki tür lenfosit hücre vardır: B türü hücreler ve T türü hücreler.
1) B türü lenfositler (B lymphocytes)
B Türü lenfosit hücreleri kemiklerin iliğinde oluşur. Büyümesi tamamlanıncaya ve aktif hücreler haline gelinceye kadar kemiklerin iliğinde kalmaya devam eder. Ardından vücudun değişik bölgelerinde yayılır ve şu yerlerde yoğunlukla bulunur: Kanda, dalakta, bademciklerde ve lenf bezlerinde. Harekete geçirildikten sonra yabancı cisimlere karşı savaşmaya katılır. Bunu antikorlar üreterek yapar. Bunlar bağışıklık cisimleri diye bilinirler.
2) T tipi lenfositler
T tipi lenfosit hücreleri kemiklerin iliklerinde oluşur. Sonra da gelişimini tamamlamadan iliği terk eder ve Timus guddelerine doğru yönelirler. Bu yönelme bu guddenin salgıladığı belli çekime sebep olan maddeler aracılığıyla olur. Hücreler bu guddede kalmaya devam ederler. Orada bölünürler ve büyümeleri tamamlanır. Daha sonra bu guddeyi de bırakır ve vücudun değişik bölgelerine bağışıklık sistemi işlemlerine katılmak üzere yayılırlar. Olgunlaşmış T türü lenfosit hücreleri üç ana türe ayrılır. Her türün belli görevleri vardır. Bu türler şunlardır:
a) Yardımcı T türü lenfositler: Bu hücreler değişik sayıdaki görevleri yerine getirirler ve birkaç yolla bağışıklık sistemi görevlerine yardımcı olurlar. Bu yolların en önemlisi şudur: Öldürücü hücrelerin, parazit bastırıcı hücrelerin ve B türü hücrelerin aktifliğini arttırmak. Ayrıca bakteriyofaj hücrelerinin yabancı cisimleri yutma tepkisini harekete geçirir. Bunu intellokin ve intelferon gibi hücre katalizörleri diye bilinen belli sayıdaki proteinleri salgılayarak yapar. Bunlar bağışıklık sisteminin değişik hücrelerinin bölünüp büyümesine, çoğalmasına ve aktif hale gelmesine yardımcı olurlar. Böylece vücudu savunma işlemine katılmaya sürekli hazır halde bulunurlar. Bu hücreler dış yüzeylerine zarlarına yapışık olarak gliko-proteinlerden ibaret olan yüzey işaretleri taşırlar. Bunların değişik sayıdaki türlerini diğer T tipi hücrelerin türlerinden ayırmak için onlara değişik sayılar verilmiştir.
b) Öldürücü hücreler yahut hücreleri çözen hücreler: Öldürücü hücreler bağışıklık sistemine virüsler tarafından saldırıya uğramış hücreleri yahut kanser hücreleriyle yüzleşme ve onları parçalamada yardımcı olurlar. Öldürücü hücreler yardımcı T türü lenfosit hücrelerinin salgıladığı maddelerle kolaylıkla aktif hale gelme özelliği ile öne çıkarlar. Lenfositler böylece onları aktif öldürücü hücrelere dönüştürürler. Bu hücrelerin duvarlarında değişik şekillerde bağımsız moleküller bulunur. –antikorlar gibi- ve bu moleküllerin sayısı her hücrenin duvarında yüz bin karşılayıcıyı geçer. Bunlar güçlü bir şekilde işgalci hücrenin moleküllerine bitişirler ve ondan kurtulma tamamlanıncaya kadar onu bırakmazlar. Öldürücü hücreler yabancı hücrelere doğrudan hücum ederler. Bu hücreler küçük canlıları zehirli bazal bir madde salgılayarak öldürme gücüne sahiptirler. Bu zehirli madde bu hücrelerde imal edilir ve doğrudan hücum eden hücreye yönelir. Her öldürücü hücre değişik sayıda ve değişik türlerde küçük canlılara birbiri ardına hücum etme olanağına sahiptir. Ayrıca kanser hücrelerini yahut başka vücuda yabancı olan herhangi başka bir türde hücreleri parçalamada önemli bir role sahiptir. Öldürücü hücre hücuma uğramış hücreyi tümüyle öldürmeden evvel tek başına ölmesi üzere bırakır ve hücuma uğramış başka hücreleri onlarla bitişip onları öldürmeye başlamak üzere aramaya geçer. Böylece işgalci tüm hücrelerden ve yabancı canlılardan kurtuluncaya kadar bu devam eder.
c) Durdurucu hücreler (Cells Ts. Suppressor): Bu hücreler işgalci hücreyle savaş bittikten sonra öldürücü hücrelerin ve yardımcı hücrelerin aktivitelerini durdurur. Bunu belli sayıda ağırlaştırıcı maddeler salgılayarak yapar. Bu maddeler öldürücü hücreleri etkiler ve onların iltihap süresi sonunda aktif durumdan doğal, ham duruma dönüşmesini sağlar. Bağışıklık sisteminin işlemleri ve aktivitesinin devam etmemesi ve vücudun hücrelerini yıkmaması için durum doğal haline döner.
Kazanılmış bağışıklığın hücrelerinin çalışma mekanizmalarını açıklamadan önce üç önemli terimi tanımamız gerekir. Onlar şunlardır:
Antijenler
Antijenler hücum eden mikrobun yahut yabancı cismin bazı parçalarıdır. Ya bakteri şeklinde hücrenin duvarında bulunurlar, ya da virüsün dış zarında bulunurlar. Antijenler mikrobu yahut yabancı cismi yok etmek için gerekli olan antikorları bağışıklık sistemini üretmesi için harekete geçirir yahut teşvik ederler.
Antikorlar
Antikorlar insan yahut hayvan cismini işgal eden yabancı cisimleri yok etme merhaleleri esnasında antijenlerle reaksiyona giren bağışıklık globiyolinleridir. Her antikor tamamen kendisine benzeyen ve oluşmasına sebep olduğu antijenle bağlantı kurar. Benzeşme ne kadar güçlü ise aralarındaki bağ da o kadar güçlü olur. Antikorlar en basit şekilleri ile dört birimden oluşan protein bileşiklerinden veyahut Y şeklinde oluşan ve bir tanesinin uzunluğu yaklaşık 100 nükleer asit olan hafif ve ağır peptit zincirinden oluşur. Her antikor için özel bir antijen vardır. Her antijen bir antikorla kilit ve anahtar misali başkasında olmayan özel bir şifreye göre çalışır.

Ağır ve hafif zincirlerin kimyasal, atomik sıralanmalarının çok çeşitli olması sebebiyle antikorların şekilleri farklı farklı olurlar. Öyle ki vücutta sayıları bir milyardan fazla antikora ulaşabilir. Ağır zincirin türüne, hacmine ve aminoasitlerin bileşimine göre beş çeşit antikor bulunur. Bu antikorlar şunlardır:
Igm, IgG, Ig.A, IgD ve IgE. Bu gruplardan en önemlisi bağışıklık glopiyolin grubudur (IgG). Zira normal insandaki antikorların yüzde yetmiş beşini oluşturur. Dokuların arasında bulunur ve plasenta aracılığı ile anneden yavrusuna geçer. Bağışıklık globiyolin grubu(Igm) ise büyük oranlarda antikorları üretmek için ilk tepkilere katılır. Sadece kanda bulunur. Büyüklüğünden ötürü plasenta aracılığıyla intikal etmez. Antikorlar insan vücudunu iki yolla işgalci canlılardan korur:
a. Doğrudan işgalciye saldırarak
b. İşgalciyi yok eden tamamlayıcı sistemi aktif hale getirerek.
Antijenin Antikorla bağlanması
Antikor bilinen dört kimyasal bağlardan birisi vasıtasıyla antijene bağlanır. Bu bağlar şunlardır: Hidrojen bağlantısı, elektrostatik bağlantı, fender wales bağlantısı ve su itici bağlantı. Antikorla yapışma bölgesinin şekli içbükey yüzey şeklindedir. Bu sebepten ötürü viral proteindeki (antijen) bitişme yerinin dışbükey şeklinde olması gerekir. Ta ki birleşme aktif bir şekilde olabilsin.
Bağışıklık hücreleri nasıl çalışır ve bağışıklık karşılık vermesi nasıl olur?
İnsan vücuduna girmeye çalışan yabancı maddelerle yüzleşmek ve savaşmak için bağışıklık sisteminin hücrelerinin değişik türleri birbirleri ile yardımlaşır ve reaksiyona girerler. Yüzleşme işlemi yutucu hücrelerin (bakteriyofajlar) yabancı maddeleri yutmaları ve onları parçalayıp hücrenin yüzeyine basit protein maddeleri şeklinde tekrar çıkartmalarıyla başlar. Yüzeye onlarla birleşen T tipi yardımcı lenfosit hücrelerine sunulmak üzere çıkarılırlar. Bu birleşmeden T tipi hücrelerin hücre katalizörleri salgılamaları sonucu doğar. Bu katalizörler değişik bağışıklık sisteminin hücrelerini aktif hale getirirler. Böylece her çeşit hücre rolüne ve görevine göre vücutta tehlikeyi uzaklaştırmaya katılır. Örneğin T tipi çözücü hücreler, öldürücü hücreler ve doğal öldürücü hücrelerden her birisi vücuttaki hücuma uğramış hücreleri ve içlerindeki yabancı maddeleri tanırlar ve yok ederler. Taneli akyuvarlar üç türleri ile (asitli, bazal, nötral) aktif hale getirildikleri zaman değişik enzimler salgılarlar. Bu enzimler bağışıklık sisteminin hücrelerini iltihap bölgesine doğru adım adım çekerler. Hücre katalizörleri B tipi lenfosit hücrelerinin aktif hale gelmesini ve onların bölünüp çoğalmalarını teşvik etmeyi ve değişik antikorları salgılamalarını sağlar. Bu değişik antikorlar yabancı maddelerle birleştiklerinde onların yutulma işlemlerini yutucu hücreler aracılığıyla kolaylaştırırlar. Yine bu antikorlar tamamlayıcı sistemin aktif hale gelmesini de sağlarlar. Bu tamamlayıcı sistem yabancı cisimlerin çözülmesini sağlar.
Şu da bahse değer bir noktadır: Her B tipi yahut T tipi lenfosit hücre yüzeyinde özel bir karşılayıcı taşır. Bu karşılayıcı lenfoside tek bir yabancı cismi tanıma imkânı verir. B tipi hücrelerde karşılayıcı (M) ve (D) tipi bağışıklık globiyolini antikorlardan oluşurlar. Öte yandan T tipi hücrelerde karşılayıcı iki peptit zincirden oluşur. Herhangi bir yabancı cismin insan vücuduna girmesi durumunda B tipi ve T tipi lenfosit hücreleri aktif hale gelirler. Bu lenfosit hücreler sadece o cisme has karşılayıcılar taşırlar. Onu tanırlar ve onunla bitişirler (şekil 7) ve bölünerek çoğalırlar ve bağışıklık hücrelerinden büyük bir ordu oluştururlar. Geriye kalan ve değişik karşılayıcılar taşıyan öteki lenfosit hücreleri ise savunma işlemine katılmazlar. Karşılayıcılarıyla uygun düşen yabancı bir cisim gelinceye kadar kalırlar. Antikorlar ve uzman hücreler kanda ve dokularda yayılır, aylarca hatta yıllarca sürebilecek uzun bir zaman buralarda kalırlar.
Bağışıklık sisteminde bilgi hücreleri
Bağışıklık sisteminin karşılık vermesi esnasında ve bağışıklık sistemi hücrelerinin çoğalması esnasında B tipi ve T tipi lenfosit hücrelerinden özel bir tür oluşur. Bu hücrelere hafıza hücreleri denir. İçerlerinde vücudu işgal eden canlı yok edildikten sonra onunla ilgili her türlü detaylı ve dakik bilgiler bu hücrelerde saklanır. B tipi hafıza lenfosit hücreleri bazı B tipi hücreler aktif hale getirildikten sonra oluşurlar. Onlar her vücutta yüzerler ve aynı antijen tarafından bir sonraki hücum durumunda tekrar uyarılıncaya kadar sakin bir şekilde dururlar. Uyarıldıklarında B tipi lenfosit hücreleri aktif hale getirirler böylece büyük oranlarda ve hızlı bir şekilde antikorlar oluştururlar. T tipi hafıza lenfosit hücreleri ise aktif hale getirilmiş T tipi hücrelerden oluşur ve her vücutta lenfatik dokuda muhafaza edilir. Vücut aynı işgalcinin hücumuna uğradığı zaman tekrar ve hızlı bir şekilde ilgili T tipi hücreler aktif hale gelirler. Onlardan büyük oranlarda ve daha hızlı bir şekilde üretilir. Tıpkı B tipi hafıza lenfosit hücrelerinde olduğu gibi. Bununla her saat vücudu işgal eden büyük miktarda küçük canlılar ve yabancı cisimlerin tehlikelerinden vücut korunur. Dölleme ve aşılama fikrinin üzerine bina edildiği temel budur.
2. Bilimsel araştırmalar:
Nicella Sativa bitkisi kardeş bitkiler grubundandır. Bu bitkinin yaygın olan isimleri şunlardır. Çörek otu, kara küçük yuvarlak, siyah kimyon, şunis, kalacaci kaddude, ciraka, kaz, karezna. Çörek otu orta doğu ve uzak doğu ülkelerinde doğal bir ilaç olarak iki bin yıldan fazla bir süredir kullanılmaktadır. Dehahini ve arkadaşları aracılığıyla 1959 yılında çörek otu yağından nigillon (nicillon) bileşimi üretilmiştir. Çörek otunun tohumları ağırlığının yüzde 40’ı kadar sabit yağ içermektedir. Yüzde 1,4’ü ise uçucu yağlardır. 15 aminoasit içermektedir. Protein kalsiyum, demir, sodyum ve potasyum içermektedir. Bileşikleri ise şunlardır: (TQ) Thymoquinone (DTQ) dithymoquinone (THQ) thymohydroquinone ve (THY) thymol.
Dr. Kadı ve arkadaşlarının Amerika Birleşik Devletlerinde yapmış olduğu araştırmalardan önce 1986 yılına kadar çörek otunun doğal bağışıklıktaki rolü netlik kazanmamıştı. Ardından dünyanın değişik bölgelerinde bu bitki ile ilgili değişik alanlarda peşi sıra araştırmalar yapılmıştır. Ne var ki bu araştırmada bizi ilgilendiren çörek otunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisidir. Bizler Dr. Kadı’nın araştırmasının ve ondan sonra gelip onun araştırmalarının sonuçlarını teyit eden uygulamalı araştırmaların bir özetini sunacağız.



Çörek Otu ve Bağışıklık Sistemi
Dr. Ahmet el-Kadı ve arkadaşları A.B.D. de (4) çörek otunun insandaki bağışıklık sistemi üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yapmışlardır. Araştırma iki bölüm halinde yapılmıştır. İlkinin sonucu şudur:
Yardımcı T tipi lenfosit hücrelerinin oranı (Th) durdurucu hücrelerin (Ts) oranına göre % 55 oranında artmıştır. Doğal öldürücü hücrelerin oranında da % 30 oranında ortalama bir artış olmuştur. Araştırma diğer gönüllü bir grup üzerinde tekrar edilmiştir. Çünkü birinci araştırmada araştırma esnasında gönüllülerin büyük bir bölümü kişisel ve parasal etkileyici baskılar ve işle ilgili baskılar altında kalmışlardır. Bu tekrar bağışıklık sistemi üzerindeki baskı etkenini engellemek içindir. İkinci araştırma on sekiz sağlıklı görünümlü gönüllü üzerinde yapılmıştır. Gönüllüler iki gruba ayrılmıştır:
Bir grup çörek otunu günlük olarak iki kere 1 gr. doz halinde almışlardır. Bir grup çörek otu yerine dört hafta boyunca aktifleştirici kömür almışlardır. Çörek otu tohumları kömürünkine tamamen benzeyen kapsüllere konmuştur. Bu araştırma ile şu tespit edilmiştir: Çörek otunun, bağışıklık görevlerini güçlendirici etkisi vardır. Zira T tipi yardımcı lenfatik hücrelerin oranı durdurucu T tipi hücrelere karşı ortalama % 72 artmıştır.

Doğal öldürücü hücrelerin aktivitesinde ortalama % 74 oranında iyileşme olmuştur.
Diğer grupta ise durdurucu hücrelere karşı yardımcı hücrelerin oranında % 7 eksilme olmuştur. Doğal öldürücü hücrelerin aktivitesinde % 42 oranında iyileşme olmuştur. Bu durumun -kömürün, hazmedilmiş yiyecek ve içeceklerdeki zehirli kimyasalları emmesinden sonra- doğal gıdaların bağışıklığı güçlendirmede etkili olma gücünden kaynaklandığı söylenmiştir.
Bazı modern araştırmaların sonuçları el-Kadı’nın araştırmalarının sonuçlarını teyit edici mahiyettedir. Bazıları şunlardır:
İlaç bağışıklık dergisi 1995 ağustos sayısında (10) çörek otunun insandaki kanser hücrelerini dışta belli sayıdaki üstünde yok eden lenfatik hücreler üstündeki tesiri hakkında ve çörek otunun çok çekirdekli akyuvarların fagositoz aktiviteleri üstündeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunun özünün belli türdeki kanser hücrelerine lenfasit hücrelerin karşılık vermesi üzerinde aktif hale getirici etkisi olduğunu ispatlamıştır. Yine bu araştırma çörek otu özünün önceki kanser hücrelerinin aynılarıyla herhangi bir aktif hale getirici madde eklemeden yerleştirildikleri zaman bazı bağışıklık araçlarının (interliyokin 3) üretimini lenfasit insan hücrelerinden üretimini arttırdığını ispatlamıştır.
Bu araştırma yine çörek otunun birinci tür interliyokin –betanın salgılanmasını arttırdığını ispatlamıştır. Bu fagositoz hücrelerinin aktifliğinde etkisi olduğu anlamına gelmektedir.
Yine ilaç bağışıklık dergisi 2000 yılının eylül ayı sayısında çörek otu yağının farelerde hücreleri büyüten virüs (sitomegalo) enfeksiyonuna karşı koruyucu etkisine dair bir araştırma yayınlamıştır. Çörek otu yağı virüslere bir karşıt (muhalif) olarak denenmiştir. Virüsün bulaşmasının erken dönemi esnasında kazanılmış bağışıklık ölçülmüştür. Bu şöyle olmuştur: Doğal öldürücü hücreler ve büyük fagositoz hücreleri ve fagositoz işlemi sınırlandırılmıştır. Daha sonra çörek otu yağı farelere verildikten sonra virüsün karaciğerde, dalakta bulaşmadan üç gün sonra virüsün büyüme oranlarında açık bir engellenme görülmüştür. Yine antikorların oranları plazmada (serum) artmıştır. Virüsün bulaşmasının üçüncü gününde öldürücü doğal hücrelerin sayılarında ve aktivitelerinde düşüş olmasına rağmen yardımcı T tipi hücrelerde artış meydana gelmiştir. Virüsün bulaşmasının onuncu gününde karaciğerde ve dalakta virüsün varlığına dair bir ortalama belirlenememiştir. Hâlbuki tahakküm grubunda açık bir şekilde virüs bulunmuştur.
Bu sonuçlar çörek otu yağının hücreleri büyüten virüslere zıt özelliğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu, T tipi yardımcı lenfatik hücrelerin (T hücreleri+CD4) görevlerinin ve sayılarının artması, büyük fagositoz hücrelerinin artması, fagositoz işleminin aktif hale gelmesi ve gama türü interfironun üretiminin plazmada artması ile ölçülmüştür.
Avrupa kanser dergisi 1999 (12) Kasım sayısında Timokinon bileşiminin farelerde mide kanseri üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunun tohumlarındaki uçucu yağların midedeki kansere karşı güçlü koruyucu kimyasal bir etken sayıldığını ispatlamıştır. Bunun kaynağı olarak oksitlenmeye ve iltihaba karşı zıt etkisinin varlığı gösterilmiştir. Yine kanser zıtları araştırmaları dergisi 1998 (13) Mayıs sayısında çörek otunun özlerinin kanser urlarına (zıt) olmalarıyla ilgili bir araştırma yayınlamıştır. Araştırma timokion ve daytimokinyon bileşiklerinin insandaki değişik türlerde kanser hücrelerine yok edici etkiye sahip olduğunu ispatlamıştır.
Yine Etno ilaç dergisi, 2000 yılı (14) nisan ayı sayısında, çörek otu tohumlarından çıkartılmış itanolinin zehir ve bağışıklık etkileri ile ilgili diğer bir uygulamalı araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma maddenin bazı kanser hücrelerinin üzerinde güçlü zehirleyici etkisi olduğunu ve hücre bağışıklığının üzerinde güçlü ve aktif hale getirici etkisi olduğunu ispatlamıştır.
Aynı dergi 1999 yılının (15) kasım ayı sayısında timokinonun farelerde fankoni ve kanser hücreleri aktifliği üzerinde etkisine dair bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunda yer alan bu bileşiğin urlara karşı açık aktivitesi olduğunu ispatlamıştır.
Şifalı Bitkiler Dergisi 1995 yılı (16) Şubat ayı sayısında sabit çörek otu yağının ve timokinon bileşiminin akyuvarlar üzerinde, iç zarlardaki yağların üst oksitlenmesi üzerinde etkisi olduğu hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma ile çörek otunun ve ondan üretilenlerin bir halk ilacı olarak romatizma ve onunla ilgili iltihaplı hastalıkların tedavisinde kullanılmasının doğru olduğu ispatlanmıştır. Yine neccilon bileşiminin plazma hücrelerinden histamin salgılanmasını önleyici ortalama etkiye sahip olduğu alerji dergisi 1992 yılı (17) Mart sayısında yayınladığı araştırmada ispatlanmıştır.
Kanser dergisi 1992 yılı (18) Mart ayında çörek otunun tohumlarında urlara zıt özellikler ile ilgili bir araştırma yayınlamıştır. Araştırma susuzluğa sebep olan kanser hücreleri üzerinde gerçekleştirilmiştir.
(EAC) Ehrlich ascites rarcinoma (DLA) Daltpms Iymphonia ascites cells. (s-180) and sarcoma- 180
Çörek otunun tohumlarındaki aktif maddeler aracılığıyla denek hayvanların içerisinde bu urların büyümesi tamamen durmuştur. Tesirin etkisinin DNA’ya ulaştığı ileri düzeyde düşünülmektedir.
Etno ilaç dergisi 2002 yılı (19) şubat sayısında çörek otu yağının farelerdeki bağırsak bilharziozu enfeksiyonu sonucunda meydana gelen karaciğer sirozu üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma bu yağın bilharzioz kurtçukları enfeksiyonu sonucunda akciğer hücrelerini yok etme karşıtı tesire sahip olduğunu ispatlamıştır. Karaciğerin enzimleri fark edilir şekilde iyileşmiştir. Kurtçukların yumurtalarıyla enfeksiyon kapma bölgeleri büyük derecede daralmıştır. Bu şu anlama gelmektedir: Çörek otu yağının bağırsak bilharzioz kurtlarıyla enfeksiyon kapmanın meydana getirdiği değişikliklere karşı etkili olmada rolü vardır. Araştırmacılar bu iyileşmenin kısmi olarak bağışıklık sistemindeki iyileşmeden ve bu yağdaki oksitlenme karşıtı etkiden kaynaklanabileceğini söylemişlerdir.
Etno ilaç dergisi Eylül ayı 1991 yılı sayısında (19) çörek otunun tohumlarındaki mikroplara karşı tesir ile ilgili bir araştırma yayınladı. Bu araştırma ile tohumların artı gram mikroplarını engelleme tesiri olduğu ispatlanmıştır. Bu mikroplar altın yuvarlak mikroplarıdır. Bunlardan tehlikeli olan tür derinin altında çörek otu özünün enjekte edilmesi ile tedavi edilerek öldürülmüştür. Değişik sayıdaki eksi gram mikroplara doğrudan tesiri vardı. Yahut bazı antikorlara yardım tesiri vardı.
Çörek otu özünde bakterilere karşı etki olduğunu destekleyen çok sayıda araştırma vardır. Özellikle artı gram mikroplarda bu söz konusudur. Bunun dışında Allah’ın izni ile bir başka makalenin tahsis edileceği değişik sayıda diğer alanlarda bunlardan başka araştırmalar da mevcuttur.
C. Konunun Mucizevî Yönü
Hz. Peygamber (s.a.v) çörek otunda her hastalığa şifa olduğunu bildirmiştir. Hadislerin tümünün ifadelerinde şifa kelimesi elif lam olmaksızın (nekre olarak, umumi ifadeyle) olumlu ifadelerle gelmiştir. Bu yüzden de geneli kapsayan nekre olarak gelmiştir. Böylece çörek otunda her hastalığa şifa payı (oranı) olduğunu söyleyebiliriz.

Bağışıklık sisteminin tanımlanmasından her türlü hastalığı yok etmeye tahsis edilmiş silaha sahip olan yegâne sistem olduğu ispatlanmıştır. Zira fagositoz hücreleri işgal edici mikropları yuttuktan ve onları hazmettikten sonra çözülmüş bakteri parçalarını (antijenik) yüzeyi üstüne çıkartır. Ardından mikrobun dakik (ince) bileşimini bildirmek için lenfatik hücrelere yapışır. B tipi hücreleri ve T tipi hücreleri antikorlar üretmeleri için teşvikte bulunur. Yahut T tipi uzman ve bu onları üretmeyi hızlandıran antijene has hücreleri teşvik eder. B tipi hücrelerin duvarları antikorlardan yüz bin moleküle sahiptir. Antijenin mikropta sebep olduğu özel tür ile yüksek özellikte etkileşime girer. Bu T türü hücrelerde de aynı şekildedir. Şöyle ki: Lenfatik hücrelerinin duvarlarında yer alan karşılayıcı yüzeysel proteinleri oluşturur. Bunlara hücre işaretleri denir.
T tipi hücrelerin işaretleri tümüyle antikorlara benzerler. Cisimler ve uzman T tipi hücreler mikrop antijenleriyle tam bir şekilde birleşirler ve onun işlevini ortadan kaldırır veya onu yok ederler. Böylece bu bağışıklık her vücut içinde bulunan yabancı canlıya özgü bir bağışıklıktır. Yani her hastalığa uygun ilacı bulunmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla yeryüzünde bileşik halde yahut basit halde tüm hastalıkların sebeplerinden kurtarma imkânına sahip olan yahut iyileşmesini sağlayan ve bağışıklık sisteminin işlevini yapan bir madde şu ana kadar yoktur. Buna göre diyebiliriz ki, hakiki ve şüphe edilmeyecek şekilde her hastalığa şifa sunabilecek yegâne sistemdir. Bu, sistemin ihtiva ettiği türsel bağışıklık sistemi yahut kazanılmış bağışıklık sistemi iledir. Bu kazanılmış bağışıklık sistemi antikorlar üretme ve hastalığa sebep olan her türlü canlıya özgü öldürücü ve parçalayıcı hücre silahı oluşturma imkânına sahiptir. Bu sistem diğer sistemler gibi zarar bozukluk veya hastalığa uğrar. Tam enerjisi kapasitesi ile çalışabilir yahut sağlığına ve onu oluşturan unsurların sağlığına göre daha düşük kapasitede çalışır. Bu sistem vücutta sağlıklı afiyette olduğu sürece her türlü hastalığı yok edebilir. (hastalık kelimesi ile hastalığın kendisini yahut hastalığa sebep olanlar kastedilir)

Bu sistemi aktif hale getiren ve kuvvetlendiren yahut tedavi eden ve ondakileri tamir eden Allah’ın yarattığı maddeler olduğuna göre, bu maddeler bu cihazın kendisinin nitelendiği sıfatlarla nitelendirilebilirler. Dr. El-Kadı’nın araştırmasına göre çörek otu, yardımcı hücrelerin, durdurucu hücrelerin ve öldürücü doğal hücrelerin oranını -ki bütün bunlar son derece uzman ve dakik lenfatik hücreleridir- % 75 e yakın oranda yükselterek türsel bağışıklığı ve kazanılmış bağışıklığı aktif hale getirir. Yine süreli bilimsel dergilerde bu gerçekle ilgili yayınlanan araştırmalar bunu teyit eder. Şöyle ki lenfatik yardımcı hücreler ve fagositoz hücreleri iyileşmiştir ve inkrofin bileşimi artmış hücre bağışıklığı iyileşmiş ve bu iyileşme ve bağışıklık sistemindeki bu iyileşme çörek otu özünün kanser hücreleri üzerinde ve bazı virüsler üzerindeki yok edici tesirine yansımıştır ve bilharzioz kurtlarının bulaşması tesirleri de iyileşmiştir. Tüm bunları göz önünde bulundurursak şunu söyleyebiliriz ki çörek otunda her türlü hastalığa onu iyileştirmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için şifa bulunmaktadır. Bu bağışıklık sistemi her hastalığa şifa içeren sistemdir ve tüm hastalığa sebep olan unsurlarla etkileşimi vardır. Tüm hastalıklara şifanın tümünü yahut bir kısmını imkânına sahiptir. Hadislerde şifa kelimesinin nekre yani genele şamil bir ifade ile gelmesi de varılan bu sonucu desteklemektedir. Zira şifa derecesi bağışıklık sisteminin durumuna hastalığın türüne, sebeplerine ve merhalelerine göre geçişlilik dereceleri göstermektedir. Bununla hadiste gelmiş olan genelleme açıklanabilmekte ve hadisin önceki açıklamalarıyla uygun düşmektedir. Böylece bilimsel gerçek bu hadisi şeriflerdeki bilimsel gerçek ortaya çıkmıştır ki bu gerçeği on dört asır önce bir insanın bırakın söylemesi idrak etmesi ve anlaması bile mümkün değildir. Bunu ancak Allah tarafından gönderilmiş olan ve bilgilerini, yarattıklarının sırlarını bilen Allah tarafından elde eden bir peygamber söyleyebilir. Allah teala şu sözünde ne kadar doğru buyurmuştur. “O hevasına göre konuşmaz, o ancak kendisine vahyedilen bir vahiydir”(Necm Suresi, 53/3,4)
Önemli Uyarılar: Çörek otu metinlerinden şu anlaşılmaktadır. Çörek otunda hastalıklara şifa vardır. İnsanın onu ancak hastalığa düştüğü zaman kullanması gerekir. Sünnete taraftar olma gayretkeşliği sıhhatli insanların büyük miktarlarla çörek otunu yemeye itmemelidir. Yahut bir düzenleyici olmaksızın korunma arzusu ile yağlarını kullanmaya sebebiyet vermemelidir. Bu durum kötü sonuçlara götürebilir. Hastanın hastalığına uygun dozu bilmesi gerekir. Günlük olarak en fazla alabileceği miktarı bilmesi ve onu nasıl alacağını ve ondan en iyi faydalanma yolunu, yalnız başına mı, başka maddelerle birlikte bileşik olarak mı, öğütülmüş olarak mı, yoksa öğütülmemiş olarak mı alması gerektiğini bilmesi gerekir. Bunlar doktor gözetiminde olmalıdır.
Bu araştırmadan ve benzeri peygamber tıbbı (tıbbı nebevi) araştırmalarından, tabiplerin ve ilaç alanında çalışanların bu basit faydalı araçlar ile tedavinin kanunlaştırılması ve kurallaştırılmasında faydalanmaları gerekir.
Başlarımızı kuma gömüp bu araçların kullanımını şifalı bitkilerle tedavi uzmanı olduğunu iddia edenlere ve sıvı yağ üretimi tüccarlarına, son yıllarda olduğu gibi bırakmamak gerekir. Yine kimyasal ilaçların ücretlerinin tüm İslâm ülkelerinde üç sene sonra şu andaki fiyatlarının altı katına yükseleceğine dikkat etmemiz gerekir. Bu, dünya ticaret örgütünün bu tür ilaçları ancak yetiştiği ülkelerde üretilmesine izin veren ve onun dışında üretilmesini engelleyen (2005 yılı sonrası) düzenlemelerine göredir. Bu sebeple Müslüman araştırmacıların sağlam ilmi araştırmalarla doğrulanmış tıbbı nebevi hazinelerini çıkarmaya yönelmelerine çağırmaktayız. Yine aynı şekilde bu canlı alanda yatırım yapmaları için yatırımcıları çağırmaktayız. Müslümanların gıdada zillete düşürüldükleri gibi ilaçta da zillete düşürülme belasına düşmelerini beklememeleri için çağrıda bulunmaktayız.

Alıntı: Dr. Abdulcevad es-Savi

Dipnotlar ve Kaynaklar :
1) Buhari (10/121) Tıb, Karaçörek otu babı; Müslim (2215) Selam, çörek otu ile tedavi olma babı.
2) Fethulbari, 10/143, Hadis no:5687.
3) Müslim (4/1736, Hadis no: 89)
4) Ahmed El-Kadi ve Üsame Kandil – Karaçörek Otu Her Türlü Hastalğa Şifadır, İkinci baskı, 1421, Kur’an ve Sünnetteki İlmi İ’caz heyeti-Rabıtatü’l-alemi’l-İslâmi.
5) Bilim ve Teknik Dergisi, sayı:37, Muharrem 417, Dr.Halid Ebu’l-Hayr ve Dr. Fatin Zamil, Dr. Haşim Urve’nin bağışıklık sistemi ile ilgili makaleleri.
6) Amerikan Bilimleri Dergisi Tercümesi, (Kuveyt 1999)
...